Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Ot Musun Ağaç mı?

Otlar rüzgâra direnemez, rüzgârın yönüne göre eğilir, bükülür hatta kırılır, isteseler de ağaçlar kadar yükselemezler, toprağa yakın yaşarlar. Kırılanlar yakındakilere dayanır, yük olur hatta onların da kırılmasına sebep olur. Ömürleri ancak bir mevsim kadardır.

*

Ağaçlar, otlardan daha sağlamdır, rüzgârlara direnir, göklere doğru dimdik yükselirler. Mevsimlere de direnir, yıllarca yaşarlar, bazılarının ömürleri yüzyıllarla ölçülür. Ömrünü tamamlayan ağaç odun olur.

*

Tohum derdinde olmayan ağaca odun denir sözü de beşere bir ders vermek içindir. Bu yüzden beşeri tanımlamak için ot musun ağaç mı diye sorarken, ağacı da ikiye ayırmak gerekir.

*

Tohum denilince, akla üreme gelir ve üreme, doğada canlı olmanın gereğidir. Canlı olanlar hâkim olur doğaya, cansız olanları yönetir ve hatta diğer canlıları da yönetmeye çalışır kendi çıkarları uğruna.

*

Doğaya hâkim olan canlıların en hâkimi ise beşerdir ki, doğadaki canlılar içinde bazı hayvanlar, mahlûkat ile biyoloji olarak benzerdir hatta bazı özellikleri ile de aynıdır. Beşeri mahlûkattan ayıran, örneğin insan olma seviyesine yükselten yolculuğa çıkmayı düşünebilmek gibi özellikleri vardır.

*

Bu yolculuğu ayakları ile değil aklı ile yapabileceğini fark edecek kadar düşünebilen ve düşünmede gelişerek aklını kullanma seviyesinde yükselen beşer, insan olmaya giden yolu bulur. Ancak aklını kullanma seviyesinde sorun yaşadığını fark edecek kadar düşünemeyen beşer bu yolculukta kaybolur. Hatta bazıları geri döner, kendini yine o mahlûkat çukurunda bulur.

*

Buna “Sen Hangi Hayvansın” konulu yazımızda değinmiştik çok önce.

*

Şimdi dönelim ota, ağaca, oduna. Beşerin hayvan türlerine benzerliği yanında bir de otsu, odunsu tipleri vardır.

*

Otsu tipler topraktan fazla uzaklaşamadığı, yükseklerin, göklerin nimetlerini göremediği için toprağa yakın olmakla övünürler, hatta bunu bir avantaj gibi görür, gösteriler.

*

Odunsu tipler ise henüz canlı ağaç oldukları ömürlerinde göklere yükselmiştir. Yükselemedikleri yerlere yükselen kuşlara konak olmuştur. Göklerin ışığını, aydınlığını bilgeliğini özünde biriktirmiştir. Bu yüzden ağaç olarak görevini tamamladıktan sonra bile zamanı gelince odun olarak hem aydınlatan ışığa hem ısıtan ateşe kaynak olur…

*

Bazı otlar ise dimdik duran ağaçların bedenine sarılarak yükselir göklere. Ağaçlar övünmezken bu parazit, otlar övünür yükselmekle. Bunlar çok fazla sararsa bir ağacı, kesilir ağacın göklerden aldığı enerji. Sayesinde yükseldikleri ağacın ölümüne sebep olur bazı parazit otlar.

*

Ağacın gövdesine konuk olan canlılardan bazıları yuva yapar dallarında, bazıları oyar gövdesini. Bazıları, yaprağını meyvesini yer, bazıları yiyecek arar kabukları altında. Ağacın özünü emen kurtçuklar olduğu gibi ağacın konuğu bir kuşun bokunda gizlenip, öz suyuna kök atan parazit otlar da var. Kök attığı dalı kurutur bunlar. Çünkü ağacın öz suyunu kendi yapraklarına yollar. Bunun kök saldığı yerden sonraki dal kurur, ölür, odun olur ama bu parazit ot övülür; adı ökse otu olsa da “altın dal” diye adlandırılır. Altın rengi ağacın hazır öz suyuna zahmetsizce ulaşması sayesindedir ama övülen ağaç değil, parazittir, hırsızdır.

*

Böyle parazitlere karşı koyamayan ağaçlar, bu ağaçlardan oluşan ormanlar yok olur. Bunların yok olmasından ne hırsız ökse otu ne de parazit ağaç kurdu rahatsız olur. Umursamazlar bile.

*

Ağacın özünü emen ökse otunun, altın gibi rengi ile baştan çıkardığı kuşların yediği meyveler içindeki tohumları başka ağaçlara taşınır nasıl olsa.

*

Ağacın özünü emerek beslenen kurtlar, çürüyen ağacın yıkıldığını bile fark etmezler. Onların ömürleri ağacı anlamaya da yetmez. Kemirdikleri ağaç bitince başka ağaç arayacak kadar yaşamazlar bile.

*

Beşer öyle midir canım? Belki de öyledir!

*

Selam olsun otlara, parazitlere benzemek yerine insan olma yolunda yükselemeye çalışan beşere; birinin doğru gösterdiğine yandaşlık etmeyi bırakıp, gerçeği ortaya çıkarmak için, adaleti dimdik yükseltmek için, insan onuruna layık olma bilinci ile işin aslını aramaya devam eden herkese.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi