Mehmet Ali Mızırak

Mehmet Ali Mızırak

Amme Borçlusu!

Amme Borçlusunun Haberi ve/veya Rızası Olmaksızın Vergi Dairesi Çalışanlarınca veya Diğer Üçüncü Kişilerce Yapılan (Küçük Miktarlı) Ödemelerin Tahsil Zamanaşımını Kesip Kesmeyeceği

6183 sayılı Kanunun 102’nci maddesi uyarınca amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğramaktadır. Zamanaşımı süresinin geçmesinden sonra ancak mükellefin rızaen yapacağı ödemelerin kabul edilmesi mümkündür.

Mezkûr Kanunun 103’üncü maddesinde tahsil zamanaşımının kesilmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Madde uyarınca, tahsil zamanaşımının kesilmesi sonucunu doğuran bir olayın gerçekleşmesi durumunda zamanaşımı, kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren yeniden işlemeye başlamaktadır. Anılan maddede, tahsil zamanaşımını kesen haller bentler halinde tadat edilmiş olup “ödeme” tahsil zamanaşımını kesen haller arasında ilk sırada sayılmıştır.

Uygulamada, idare çalışanlarının iş yoğunluğu ve diğer nedenlerle bazı amme alacaklarını zamanında takip etmede gecikme göstermeleri, vergi dairelerinde yapılan genel alacak taramaları neticesinde zamanaşımına uğramasına çok kısa bir süre kalmış bulunan amme alacakları için amme borçlusunun haberi ve/veya rızası olmaksızın küçük meblağlı ödemeler yapmak suretiyle tahsil zamanaşımını kesme çabası içine girmeleri söz konusu olabilmektedir. Böyle bir çaba ile vergi dairesi çalışanları çoğu kez, amme alacağının zamanaşımı nedeniyle tahsil edilemez hale gelmesinden dolayı kendilerine yüklenebilecek mali ve diğer sorumluluklardan kurtulmayı amaçlamaktadırlar.

Mükellefin rızası dışında yapılan genellikle çok küçük meblağlı bir ödeme ile zamanaşımı süresini kesmeye yönelik bu uygulamanın hukuki niteliği nedir? Amme borçlusunun rızası dışında yapılan bu tür ödemeler tahsil zamanaşımı süresini gerçekten keser mi?

6183 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinde tahsil zamanaşımını kesen haller arasında birinci sırada “ödeme”ye yer verilmiş, ancak ödemenin amme borçlusu tarafından bizzat veya rızası ile yapılması gibi bir ilave unsura veya şarta değinilmemiştir. Konuya bu yönü ile bakıldığında, ödemenin kim tarafından yapıldığına bakılmaksızın, herhangi bir ödeme yapılması durumunda tahsil zamanaşımı süresinin kesildiğinden bahsetmek mümkündür. Ancak böyle bir yaklaşım, amme alacağının takip ve tahsili için zamanında gerekli işlem ve eylemlerde bulunmayan veya iş yoğunluğu gibi nedenlerle bulunamayan çalışanların, sorumluluktan kurtulmak için Kanunda öngörülmemiş, hukuk sistemi tarafından da kabul edilemeyecek yan yollara sapmalarına göz yumulması anlamına gelecektir. Böyle bir göz yumma, hukuk devletine ve idarenin dürüstlüğüne olan inancı zedeleyecektir. Bu nedenle zamanaşımını kesme amacına yönelik çalışanlar tarafından yapılan küçük meblağlı ödemelerin zamanaşımı süresini kesmemesi gerektiği düşünülmektedir. Nitekim Danıştay Dördüncü Dairesinin normalde tahsil zamanaşımına uğraması gereken bir alacağın şirketin yaptığı iddia edilen küçük meblağlı ödeme ile kesildiğini kabul etmeyerek aşağıdaki şekilde verdiği Karar[8] görüşümüzü desteklemektedir:

“Mahkemece, şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin 30.11.2000 tarihinde ilanen tebliğ edildiği, zamanaşımı süresinin 31.12.2005 tarihinde sona erdiği,şirket tarafından yapıldığı ileri sürülen cuz’i miktardaki ödemelerin şirket tarafından zamanaşımını kesecek olmasına rağmen,kendi aleyhine sonuç doğuracak şekilde yapılması hayatın olağan akışına aykırı olduğundan zamanaşımının kesildiğinden söz edilemeyeceği[9], şirket adına düzenlenen ödeme emirleri, amme alacağı zamanaşımına uğradıktan sonra 20.11.2006 tarihinde ilanen tebliğ edildiğinden, zamanaşımına uğrayan vergi borcu için davacı adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu ödeme emrinin iptaline karar verilmiş ise de, dava konusu ödeme emri içeriğinde yer alan vergi borcuna ilişkin ihbarnameler 15.11.2000 ve 30.11.2000 tarihlerinde ilan edilmiş olup, 213 sayılı Kanunun 106 ncı maddesi uyarınca bu tarihlerden bir ay sonra tebliğ edilmiş sayılması nedeniyle, vadesi 2001 yılı Ocak ayında dolan amme alacağı için zamanaşımı süresi de 31.12.2006 tarihi itibarıyla sona ermektedir.

Sonuç

Tahsil zamanaşımı kesmek amacına yönelik vergi dairesi çalışanları veya mükellefin rızası dışında üçüncü kişiler tarafından yapılan küçük miktarlı ödemeler tahsil zamanaşımı süresini kesmeyeceği değerlendirilmektedir. Nitekim yukarıda yer verdiğimiz yargı kararında da bu yönde hüküm tesis edilmiştir.

Tarh ve tahsil zamanaşımı müessesesi, kamu düzeni ile ilgilidir. Bir yönü ile mükellef ve amme borçlusu açısından bir hak niteliğinde iken, diğer yönü ile vergi idaresini verginin tarh ve tahsili konusunda üzerine düşen görevleri belli zaman dilimi içinde yapması yönünde disipline eden bir kurumdur. Bu açıdan zamanaşımı kurumunun amacı dışında kullanımı anlamına gelecek türden davranışların önüne geçilmesi yönünde önlemler geliştirilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Ali Mızırak Arşivi