
Yılmaz Sandıkcı
Arılar Bal ve Sinekler
İnsan bedeni, dışarıdan aldığı yiyecekleri sindiren ve kullanan sistemler ile varlığını sürdüren bir mucizedir.
*
Bazı yiyecekleri yıkamadan yersek ishal olacağımızı biliriz. Bazı yiyecekleri pişirmeden yersek de ishal olacağımızı biliriz.
*
Tek bir tür yiyeceğe yüklenir ve farklı yiyecekler yemezsek, dengesiz beslenme sonucu bedenimizin bazı hastalıklara tutulacağını biliriz.
*
Yiyecekleri ağzımızda, dil ve tükrük bezlerinin yardımı ile dişlerimiz arasında çiğner, yutar midemize göndeririz. Midemiz o parçalanmış yiyecekleri asitli salgılar ile bir güzel eritir ve bağırsaklara gönderir. Bağırsaklarımız eriyik bir karışım haline gelmiş o yiyecekler içindeki besinleri en küçük zerre boyutunda emerek bedenimizin büyüme, bakım, onarım ve enerji gereksinimini karşılamak üzere kana karıştırma işlemini yapan organa gönderir. Sindirme işleminden artan fazlalıklar atılır. Bu döngü ömür boyu sürer gider.
*
Ancak alınan besinlerde bedenimize uygun olmayan veya zarar verecek maddelerin algılanması durumunda önce ağzımız ve dilimiz tepki verir, tükürme yöntemi ile zararlı girdiler dışarı atılır. Ağız ve dilimiz tehlikeyi fark etmekte yetersiz kalır veya gecirikirse, midemiz tepki verir ve uygun olmayan yiyecekler, kusma dediğimiz bir tepki ile sindirilmeden dışarı atılır. Zararlı besinler midemizi de aldatmış ise bu sefer bağırsaklarımız tepki verir ve bedenimize girmiş olan zararlı girdileri sindirmeden dışarı atmaya çalışır. İshal dediğimiz durum çoğu zaman böyle bir savunma refleksinin sonucudur.
*
Sağlıklı beden güzeldir, güçlüdür ve güçlü beden bilek gücü demektir.
*
Bedenimizin bir de ruh denilen görünmeyen yönü vardır. Ruh, bedenin yaşam enerjisi içinde düşünce ile algılanan ve kabul edilen bir güçtür. Vicdan ise mizan, sezgi, sağduyu ile düşünme sayesinde algımızı anlamlı hale getiren görünmez bir sistemdir.
*
Düşünme, bedenimizin üzerinde duran beyinde akıl ile yapılan ve yukarıda anlattığımıza benzeyen bir tür sindirim işlemidir, düşünce ise bunun sonucudur. Bedenimize giren yiyeceklere benzer şekilde beynimize giren ses, görüntü, his, algı, duyu, duygu, malumat, data, dedikodu, söylenti, haber, bilgi gibi girdilerin sindirilmesi ile beynimizin yönetiminde ruhumuzu besleyen düşünce ortaya çıkar.
*
Beynimizde, ağız, dil, mide, bağırsak sisteminde olduğu gibi korunma refleksleri olmadığı için beynimiz yalan veya yanlış girdileri dışarı atamaz. Beyin, algıladığı, duyduğu, gördüğü, okuduğu, hissettiği şeylerin hepsini, yalanı, yanlışı, dedikoduyu veya kurguyu ayırmadan hep birlikte işleyerek sindirmeye çalışır. Tehlike de tam burada başlar işte.
*
Örneğin, malumat ile bilgi arasındaki farkı anlayacak kadar düşünmeyen bir beyin, bilgiyi en küçük parçalarına ayırıp analiz etme becerisi geliştirmeyen bir akıl, yanlış mı doğru mu sogulaması yapamayan bir vicdan ile düşünen kişiler, hem ruhlarını dengesiz beslediklerini fark edemezler hem de kandıkları yalanlar ve söylentiler ile fikir ishaline tutulmuş gibi konuşabilirler.
*
Tam burada “arılar balın boktan daha iyi olduğunu anlatmak için uğraşmaz” diyen atasözünü hatırlıyorum. Çünkü fikir ishaline utulan beşer türü kendini arı zanneden sinek gibidir. Bu duruma düşmemek için nasıl tedbir alacaklarını da düşünemezler.
*
Bunlar zamanında tedbir almak yerine iş işten geçinde tepki vermek ile övünen marazi bir akıl ve ruh halindedir. Sahip oldukları bilek gücü ile övünürken, üretemedikleri beyin gücünü üreten milletlerin ve onların işbirliköilerinin hizmetçisi durumuna düştüklerini anlayamazlar.
*
Bunlar anlamak ile kanmak arasındaki farkı da göremedikleri için düşmana karşı gibi görünen konuşmalara aldanarak düşmana hizmet ederler. Sebeplerini anlamadıkları olayların sonuçları üzerinden haklı çıkma çabası ile tartışarak hakikati ortaya çıkarmak için konuşanları engellerler. Bu halleri ile örneğin “faize karşıyız” derken bile, faiz lobisine hizmet ederler.
*
Bunların çoğu kendini arı zanneden sineklerin, boku bal gibi anlattıklarını da anlayamazlar… Anlayanlara, farkı fark edenlere selam ve dua ile…