Prof. Dr. F. Hümeyra YerlikayaAydemir
Glisemik Yönetim
Geçtiğimiz aylarda Lancet Diabetes Endocrinol dergisinde 100.000'den fazla katılımcıdan oluşan bir analiz değerlendirme çalışması yayınlandı. Çalışma, glisemik indeks ve glisemik yükün tip 2 diyabet, kalp hastalıkları, kanser ve herhangi bir nedene bağlı ölüm oranıyla ilişkisini aydınlatmak amacıyla yapılmıştı.
Bu çalışmanın sonucun da glisemik indeks ve glisemik yükü düşürmeye yönelik diyet önerilerinin, lif ve tam tahıl alımını artırmaya yönelik önerilerin sonuçlarına benzer sağlık sonuçları doğuruyor denildi. Öncelikle çalışma çok değerli. Çünkü çok yüksek hasta sayılarını baz alan bir değerlendirme.
Kısaca çalışma bize ne diyor;
Diyabet, kanser ve kalp hastalığı gibi rahatsızlıkların çemberinden çıkmak adına yüksek lif, tam tahıl ve glisemik yükü az besinler içeren bir beslenmeniz olsun.
GLİSEMİK İNDEKSİN İKİZİ GLİSEMİK YÜK
Glisemik indeks, karbonhidratların kan şekeri seviyeleri üzerindeki etkilerini ölçer. Endekste 100'lük bir ölçüm, beyaz şekere veya bazen beyaz ekmeğe karşı tipik metabolik yanıtı yansıtır. Yani ağzınıza aldığınız bir besinin sindirilerek kana glukoz olarak geçebilme hızının bir göstergesidir. Glisemik yük, karbonhidrat tüketiminin etkisinin daha iyi bir ölçüsüdür. Bu ölçümde, belirli bir karbonhidratlı yiyeceğin kan şekerini ne kadar hızlı yükselttiği gösterilir ve tüketilen belirli karbonhidratın gerçek miktarı da hesaba katılır. Glisemik indeks değeri 70’ den fazla olan besinler yüksek glisemik indeksli, glisemik yük değeri 20’den fazla olan besinler yüksek glisemik yüklü olarak ifade edilir.
Yüksek glisemik indeksli diyetlerin tip 2 diyabet riskini nasıl değiştirebileceği tam olarak açıklanmasa da, 2 ana yol önerilmiştir. İlk olarak, yüksek glisemik indeksli gıdalardan alınan aynı miktardaki karbonhidrat, tanımı gereği, düşük glisemik indeksli gıdalara göre daha yüksek kan şekeri konsantrasyonları ve daha fazla insülin talebi üretir. Kronik olarak artan insülin talebinin, glikoz intoleransına yani glukoza karşı vücudun olumsuz tepki vermesi ile pankreas yorgunluğuna yol açması mümkündür. İkinci olarak, yüksek glisemik indeksli diyetler doğrudan insülin direncini artırabilirler.
TİP 2 DİYABET BİR KARBONHİDRAT METABOLİZMASI BOZUKLUĞUDUR
Bildiğiniz üzere diyabet hastalığının görülme sıklığı ve kalp hastalığı üzerindeki önemli etkileri dünya çapında alarma neden olmuştur. Diyabetin yaygınlığı 1980'de 108 milyondan 2021'de 536,6 milyona fırlamıştır. Uluslararası Diyabet Federasyonu, diyabetin küresel yaygınlığının 2030'da yaklaşık 643 milyon kişiye ve 2045'te 783 milyon kişiye çıkacağını bildirmiştir.
Kötü şekilde kontrol edilen diyabet, göz ve böbrek rahatsızlıkları, nörolojik hasar ve kalp hastalığı gibi uzun vadeli komplikasyonlara ve ayrıca artan ölüm riskine yol açabilmektedir. Tip 2 diyabet, tüm vakaların yaklaşık %90'ını oluşturan en yaygın diyabet türüdür. Tip 2 diyabet, pankreas beta-hücreleri tarafından bozulmuş insülin salgılanması ve insüline duyarlı dokuların insüline yetersiz tepki vermesi nedeniyle oluşur ve bunun sonucunda glikoz metabolizmasında dengesizlik oluşur. Bu nedenle, beslenme tedavisi bu hastalığın tedavisinde temel yaklaşım olarak kabul edilir. Ancak, optimum diyet stratejisinin ne olduğu hala tartışmalı olmaya devam etmektedir.
Bu noktada her görüşte kabul görmüş bir gerçeklik, gıdalardaki ve diyetlerdeki karbonhidratların kalitesini değerlendirmenin önemli olduğudur. Gıdalardaki karbonhidratlar, lif içeriğine, eklenen şeker, nişasta-şeker oranı ve sıvı-katı oranı gibi belirteçlere göre değerlendirilirken bunlara glisemik indeks ve sonradan glisemik yük de katılmıştır. Uluslararası Glisemik İndeks Tabloları 1995, 2002 ve 2008'de yayınlanmıştır. 2008 tablolarının yayınlanmasından bu yana geçen 15 yılda yeni veriler elde edilmiş ve bunlar bilimsel makalelerde paylaşılmıştır.
GLİSEMİK YÖNETİM
Bu yönetim diyetteki rafine karbonhidratların yani lifsiz, işlenmiş, parçalanmış, kesilmiş, biçilmiş formlarının azaltılmasını içerir. Rafine karbonhidratların glisemik indeksi yüksektir ve yüksek glisemik yüke sahiptir. Bu tarz karbonhidratlara beyaz un, beyaz pirinç, beyaz patates ve mısırın yanı sıra şeker kamışı, mısır şurubu, fruktoz, bal ve akçaağaç şurubu örnek olarak verilebilir. İyi bir glisemik kontrol de, kan şekeri seviyelerini sabit tutan lif açısından zengin, işlenmemiş gıdalardan gelen besinlere ağırlık veren tüm besin gruplarının dengesi esastır. Karma bir öğünün glisemik etkisi, pişirme ve işleme yöntemleri ile diyetin genel makro besin bileşimi gibi faktörlerden de etkilenir.
Rafine karbonhidratlar, ince bağırsaktan hızla emilir, tersine, diyet lifi sindirilmemiş olarak kalın bağırsağa ulaşır ve orada bakteriyel bozulmaya uğrar. Baklagillerde, sebzelerde ve meyvelerde ve tam tahıllarda bulunan diyet lifi, ince bağırsaktan glikoz ve yağ emilim hızını yavaşlatarak ara metabolizmaya etki eder; ayrıca bağırsakta fermente olur ve karaciğerde glikoz ve lipid metabolizmasının düzenlenmesine katkıda bulunabilen kısa zincirli yağ asitleri üretir. Yani, lif alımını artırmak, karbonhidrat emilim oranını yavaşlatarak diyetin glisemik indeksini düşürür.
Gıdanın tüm nitelikleri dikkate alındığında, mevcut kanıtlar beslenmemizde glisemik indeks ve glisemik yükü dikkate almamız gerektiğini bize söylüyor. Bizde özellikle hazır yiyecekler ve hazır gıda ürünlerinin etiketlerinde glisemik indeks ve glisemik yük bilgisini görmek istediğimizi söylüyoruz.
TATLI BİTİRELİM
2022 yılında Food Science and Technology degisinde yayınlanan ve Türk halkının sıklıkla tükettiği bazı geleneksel yiyeceklerin beyaz ekmek referans alınarak glisemik indekslerini araştırdıkları bu çalışmadan bazı sonuçları sizler ile paylaşmak istiyorum.
Glisemik indeks puanları:
Pişmaniye: 100.2
Lokum: 120.1
Kadayıf: 95.0
Baklava: 84.4