Yılmaz Sandıkcı
Yedi Bin Yıllık Devletimiz
Yeni ortaya çıkan tarihi bilgiler ışığında İslamiyet’ten önceki Türk tarihini sadece Orta Asya ile sınırlamanın doğru olmadığı anlaşıyor. Dönemin şartları gereği ata yurtlarından başka bölgelere göç eden ve çok farklı coğrafyalarda varlık gösteren Türklerin yurt yaptığı coğrafyalardan biri de Anadolu topraklarıdır. Geçen yüzyılda, Avrupa’dan doğuya doğru çekilmek zorunda kaldıklarında ise Anadolu, Batı Türkleri için tutunacak son dal olmuş, anayurt olmuştur.
*
Bize anlatılanların aksine Türkler, 1071 yılından çok önce Anadolu'da yaşamaya başlamışlar. Dünya tarihinde 623 yıllık ömrü ile kocaman bir iz bırakan ve kurulduğu Anadolu’dan taşıp 3 kıtaya yayılarak 17 milyon kilometre karelik bir coğrafyaya hükmeden, çağ açıp çağ kapayan Osmanlı Devletimizi, birileri övgü dolu hikâyelerle anlatılırken, Anadolu’yu yurt yapan Selçuklu Devletimizi ve öncesini gölgede bırakanlara kanmak atalarımıza haksızlık olur. Bu haksızlığı fark etmeyenler, aynı coğrafyada aynı millet ile kurduğumuz 3. devletimizin kıymetini bilemez…
*
Türk milletinin tarihini Osmanlı ile veya İslamlaşmaya başladığı tarih ile kısıtlayarak anlatanlar, milletimizin tarih algısını bozduğu gibi, bireysel, zihinsel ve toplumsal olarak dönemin şartlarına göre akranlarından çok daha gelişmiş olduğunu gösteren “millet olma bilincinin” devam etmesini ve gelişmesini de engelliyorlar.
*
Bir ara Osmanlıyı geri getireceğiz gibi tatlı sözlerle, komşularımızla aramıza acı tohumlar ekenleri unutmak olmaz. Osmanlının gelmesini kim istemez ki? Sorun Osmanlının gelmesinde değil. Sorun, hangi Osmanlıyı getireceklerinde! Sorun, 6 yüzyılı aşan devasa bir devletin tarihini birkaç güzel hikâye ile sınırlayıp anlatanlarda ve bunlara aldanarak, bu hikâyelerden tarih öğrendiğini zannedenlerde.
*
Osmanlı deyince kim gurur duymaz ki? Gurur duyulacak hikâyeleri anlatırken, ders alınacak yanlışları, kayıpları, hezimetleri anlatan hikâyeleri es geçen, anlatmayan ve anlamayanlarda sorun. Övgü dolu hikâyeleri dinlemekte değil sorun! Osmanlının tüm tarihi böyle övünülecek hikâyelerle dolu ise, koskoca Osmanlı niçin yıkıldı o halde? diye soramayanlarda sorun. Soranlara cevap vermek yerine tarihi gerçeklerimizi çarpıtarak, düşman yalanlarını tarih diye anlatanlarda sorun ve bunlara kananlarda!
*
Koskoca Osmanlının yıkılışını sadece İttihat ve Terakki Partisi’ne bağlayıp, işin aslını anlamamızı engelleyenlerde ve bunlara aldananlarda sorun…
*
Tarihimizin ders alınacak yönlerini, işin aslını, acı gerçekleri anlatan tarihçiler takip edilmediği için, meydan yalan yazan tarih utansın diye diye kafaları karıştıran ve karışan kafalara, kendi tarihimiz yerine düşman yalanlarını tarih diye anlatan sahte tarihçilere kalıyor. Bunlar takip ediliyor. Tarih yerine yalan, iftira ve dedikodu dolu masallar, tarih diye yayılıyor. Sahte tarihçilerin görevi kahramanlık hikâyeleri ile gaza getirdikleri milleti uyutmak değil mi? Onlardan gerçeği anlatması beklenir mi? Suç onlarda değil, onlara kananlarda değil mi?
*
Tarihimizi kısıtlı anlatanlara göre Anadolu 1071den sonra vatan oldu. Alparslan’ın elli bin kişilik ordusu ile kendinden üç kat büyük Bizans ordusunu yenmesi, en büyük kahramanlık hikâyemiz. Böyle bir zaferi iman gücüne bağlayan din kardeşlerimizden, Anadolu’yu savunan Bizans ordusunda askerlik yapan Türklerin, savaş sırasında kendileri ile aynı dili konuştuğunu fark ettikleri Selçuklu Türklerinin tarafına geçmesinin Malazgirt Zaferinin kazanılmasına etkisini anlatması beklenir mi? Tabi ki anlatmazlar. Zaferin din kardeşliğinden ziyade, dil kardeşliğine dayandığının ortaya çıkmasını istemezler?
*
Selçuklu Devletimiz, Sünni - Şii ayrımı yapmayan bir devlet yönetim anlayışı sergiledi! Fransızlar bunu örnek alarak adını laiklik koyup uyguladı…
*
Selçuklu, kurduğu medreselerde fıkıh, hadis ilimleri yanında fen, astronomi, matematik, geometri, kozmografya gibi ilimler de öğretti. Öyle ki sanki bilek gücü yerine beyin gücüne geçilecek Yeni Dünya Düzenine hazırlık yapar gibiydi.
*
Selçuklu üzerine kurulan Osmanlı bunların çoğunu devam ettiremedi. Unuttu!
*
Tarihin en büyük toplarını yaparak İstanbul’u fetheden Osmanlı, Çanakkale boğazını korumak için top yapamaz hale geldi, Almanya’dan top satın almak zorunda kaldı. Sahte tarihçiler ise Çanakkale Zaferini, Seyit Onbaşı’nın o kadar ağır bir top mermisini kaldırmasına ve bunu da iman gücüne bağladı. Oysa o topun, o kadar ağır bir mermiyi o kadar uzaktaki hedefe isabet ettiren teknoloji gücünü de anlatmaları gerekirdi. Anlatmadılar!
*
Tarihimizdeki ders almamız gereken olayları anlatmayanlar, Dünya düzenindeki değişimi ve gelişimi anlayamayan Osmanlının yıkılmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman olmamız için doğru bilgiler ile bile milletimizi yanlış yollara saptırmaya devam ediyorlar. Günümüzde olan olayları anlamaktan aciz kafaları, dün olanlar için kavga ettirip ayrıştırıyorlar. Aldanmayı bırakıp işin aslını arayanlara selam ve dua ile.