Prof. Dr. F. Hümeyra YerlikayaAydemir
Karbonhidratları Seviyorum
Karbonhidratlar, sağlıklı bir beslenmenin çok önemli bir parçası olan üç makro besin öğesinden (diğer ikisi protein ve yağlardır) biridir. Toplum olarak, diyet yağlarını kötüleyen geçmiş hatalarımızdan ders almayıp bugünlerde pek çok insan aynı hatayı karbonhidratlara yapmaktadır. Sorun şu ki bize karbonhidratı yanlış tanıttılar. Çoğumuz karbonhidrat deyince kurabiye, kek, kruvasan, poğaça, pişi, börek gibi şeyleri düşünüyoruz değil mi? Bu şekilde tanıdığımız içinde karbonhidratların sıklıkla kötü bir üne sahip olduğunu görüyoruz, özellikle de konu kilo alımı olduğunda. Ancak genellikle karbonhidrat olarak adlandırılan karbonhidratların hepsi kötü değildir. Gerçek şu ki, bir dizi önemli sağlık fonksiyonu için karbonhidratlara ihtiyacımız vardır ve çok az karbonhidrat tüketmek gerçekten genel sağlığımızı özellikle bağırsaklarımızı ve egzersiz performansımızı olumsuz etkileyebilir. Karbonhidratlar vücudunuz için tercih edilen bir enerji kaynağıdır. Karbonhidratların yokluğunda vücut sadece yağ depolarını kullanmakla kalmaz, aynı zamanda protein rezervlerini de kullanmaya başlar, bu da potansiyel olarak yağsız kas kütlesi kaybı anlamına gelir. Bu da metabolizmanızı yavaşlatabilir ve kendinizi uyuşuk ve halsiz hissetmenize neden olabilir. Karbonhidratlar beynin ana enerji kaynağıdır ve bilişsel işlevlere yardımcı olur. Bunları diyetinizden çıkarmak, konsantre olmanızı zorlaştırabilir ve kendinizi bulanık hissetmenize neden olabilir. Kaslarınız, egzersiz yaparken kolayca erişilebilen yakıt olarak büyük ölçüde karbonhidratlara güvenir. Karbonhidratları diyetinizden çıkarmak, egzersiz için daha az enerji üretimi anlamına gelir; bu da sonuçta performansınızı etkiler ve ilerlemenizi yavaşlatır. Yapısal olarak baktığımızda karbonhidratlar iki kategoriye ayrılır: Basit karbonhidratlar ve Kompleks karbonhidratlar. Basit karbonhidratlar, bir veya iki şeker molekülünden oluşan karbonhidratlardır ve bu onları hızlı bir enerji kaynağı yapar. Basit karbonhidrat açısından zengin gıdalara sütü, meyveleri ve balı örnek verebiliriz. Kompleks karbonhidratlar, tam tahıllarda ve diyet lifi içeren meyvelerde yaygın olarak bulunan uzun şeker molekül zincirlerinden oluşur. Bu karbonhidratlar birbirine bağlı yüzlerce hatta binlerce şeker molekülü içerir ve bitkiler ve hayvanlar için besin deposu olarak işlev görürler. Dikkat ederseniz karbonhidratları tanımlarken örnek olarak bal dedim, meyve dedim, sebze dedim, tahıl dedim, süt dedim. Bunlar sağlıksız mı? KARBOTOKSİSİTE Modern beslenme genellikle sindirilebilir polisakkaritlerden rafine şekerlere kadar farklı türde karbonhidratların aşırı alımıyla karakterize edilir; bu da insan sağlığı üzerinde zararlı etkilere toplu olarak aracılık eder; bu olguya "karbotoksisite" adını veriyoruz. Bu çok havalı bir tanım oldu. Bunu biraz açalım. Şekerin tarihi, önce tropik Güneydoğu Asya'da, daha sonra Orta Çağ İslam dünyasında ve son olarak Batı Hint Adaları'nda ve Amerika'nın tropikal bölgelerinde, şeker kamışının ekimi ve çıkarılmasıyla yakından bağlantılıdır. Çay şekerinin Avrupa'da pancardan daha kolay yöntemler kullanılarak üretilmesi ancak 19. ve 20. yüzyıllarda gerçekleşmiştir. Şeker düşük maliyetli bir meta haline gelmeden önce fazla kiloluluk ve obezite aristokrasinin ayrıcalığıydı. Bununla birlikte İngiltere, 18. yüzyıldan itibaren gittikçe ucuzlayan şeker kamışı ithalatıyla bağlantılı olarak obezitenin nüfusun daha geniş kesimlerinde yaygın hale geldiği ilk Avrupa ülkesi olmuştur. Aslında şekerin bulunması, reçel, şekerli çay veya kahve, işlenmiş gıdalar ve diğer tatlı yiyecekleri tüketmeye başlayan Avrupalıların yeme alışkanlıklarını değiştirmiştir. Dahası, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gıda endüstrisi tarafından üretilen ultra işlenmiş gıda maddelerinin ve gazlı içeceklerin ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri'nde ve daha sonra dünyanın geri kalanına yayılmaya başlamıştır. Bir Kuzey Amerika buluşu olan yüksek fruktozlu mısır şurubu, 1975'ten sonra hayatımıza girmiş olduğuna değinmesem olmaz. Geldiğimiz noktada geçen yazımda bahsettiğim modern buğdaydan yapılmış un ile birlikte kolay elde ettiğimiz şekeride kullanarak bizler mutfakta harika işlere imza attık. İşte o gün bugündür bizler şişman, diyabetli ve kalp hastası ve bir sürü hastalık hastası olduk. Ve bunlardan karbonhidratları suçladık. Ve karboksitoksisite diye havalı isimler verdik. BAĞIRSAK SAĞLIĞIMIZ İÇİN KARBONHİDRATLARA İHTİYACIMIZ VAR Karbonhidratlar, sindirim fonksiyonlarınızın ayrılmaz bir parçası olan ve bağırsak sağlığını koruyan bir lif kaynağıdır. Lif oranı yüksek yiyecekler aynı zamanda kendinizi tok hissetmenize ve öğünler arasında daha uzun süre tok hissetmenize yardımcı olacaktır. Besleyici karbonhidrat kaynaklarını tüketmek ruh halimizi birden fazla şekilde iyileştirebilir. Öncelikle sağlıklı bir bağırsak mikroflorasına sahip olmak, iyi hissettiren hormonların üretilmesi ve ruh halimizin dengelenmesi için çok önemlidir. Düzenleyici hormon serotoninin %95'e kadarının bağırsakta faydalı bakteriler tarafından üretilir. Lif bakımından zengin karbonhidrat bazlı gıdalar sağlıklı mikrofloranın desteklenmesine yardımcı olarak bu süreci destekler. Lif meyvelerde, sebzelerde, kuruyemişlerde, tam tahıllarda ve baklagillerde yani kompleks karbonhidratlarda bulunabilir. Kompleks karbonhidratlar, basit karbonhidratlara göre daha yavaş sindirilirler ve kolesterolü, kan şekerini düşürmeye yardımcı olabilirler. Doğadan gelen karbonhidrat kaynakları vitamin ve mineral bakımından zengin olup sağlığa faydalı enzimlerle ve lif ile paketlenmiştir. İşte ben bu karbonhidratları seviyorum. Ne zamanki insan eli değdi, o paketi açtı karıştırdı kendine göre süsledi ve ağır bir fatura ile sanırım bize pazarladı ve şimdi nur topu gibi KARBOTOKSİSİTEMİZ oldu.