Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

1 Mayıs

Millet olarak hafızamıza 1977 yılında yaşanan acı bir olay ile kazınan 1 Mayıs günü, dünya çapında “İşçi ve Emekçiler Bayramı” olarak kutlanan birlik, dayanışma ve haksızlıkla mücadele günü olarak tanımlanıyor. Ancak bu mücadeleyi engellemeye çalışanlar, hatta düşmanlaştıranlar da var.

*

Günümüzde yaşananları doğru anlamak için, tarihe bir göz atalım; Bence ilginç bir şekilde ilk olarak Avustralya'nın Melbourne şehrinde ortaya çıkmış 1 Mayıs. İlginç olan şu, ne sanayi devriminin çıktığı ne de kapitalizmin çıktığı yer olan Avustralya’da işçi hakları talebinin çıkmasıdır. Böyle bir talebin sanayi devriminin öncüsü İngiltere’de veya kapitalizmin kartal yuvası ABD’de ortaya çıkması beklenir değil mi? Yine de arada bağ yok değil! Avustralya, İngiltere’nin sanayileşmesine kaynak sağlamak için sömürdüğü en büyük deniz aşırı ülke. Böyle büyük bir ülkenin sömürme düzenine hizmet edecek şekilde yapılandırılması kolay değil. Bu zor şartlar altında çalıştırılan inşaat işçileri günlük çalışma süresinin sekiz saate indirilmesini talep ederek Melbourne şehrinde bir yürüyüş düzenlemişler 1856 yılında.

*

Bunda 30 yıl sonra Amerika’da, işçiler günde 12 saat çalışma yerine, 8 saatlik çalışma talebiyle iş bırakma eylemi yapmışlar. Kentucky eyaletinde 6 binden fazla “siyah ve beyaz işçinin birlikte yürümesi” ayrıca dikkat çeken bir konu olarak kayıt edilmiş. Kapitalist işveren örgütlerinin, siyaset üzerindeki baskısı ile işçinin, emekçinin hak arama mücadelesini hem de yasal(!) yollarla engellemeye çalışanlara rağmen 1889 yılında Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "birlik, mücadele ve dayanışma günü" olarak kutlanmasına karar verilmiş ve 1 Mayıs resmi ve yasal olarak 1890 yılında ABD’de kutlanmış. Zamanla günlük 8 saat çalışma hakkı diğer ülkede resmen kabul edilerek 1 Mayıs işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram haline gelmiş.

*

Bizde ise ilk 1 Mayıs kutlaması Osmanlı Devleti döneminde işçi örgütlenmesinin en yoğun olduğu Selanik'te tütün, liman ve pamuk işçilerinin katılımı ile 1911 yılında yapılmış. İstanbul, ilk 1 Mayıs kutlaması ile 1912 yılında tanışmış. Bu konuda İzmir’in de bir öncülüğü var ama net bilgiye ulaşamadım. Osmanlı sonrası 1923 yılında, 1 Mayıs dönemin işgalci kapitalistlerine karşı SSCB ile dostane ilşkiler kapsamında "İşçi Bayramı" olarak kutlanmış. Ancak 1925 yılında Takrir-i Sükun Yasası ile yasaklanmış. 1935 yılında "1 Mayıs Bahar Bayramı" adı ile yine kutlanmış.

*

1968 yılında başlayan devlet ve bürokrasi baskısına, savaşlara, otoriter rejimlere karşı bireysel özgürlükleri ve sivil hakları savunan öğrenci hareketlerine bazı ülkelerde işçilerin de katılması ile dünyaya yayılan özgürlük dalgası 1970lerde işçi ve öğrenci hareketlerine zemin hazırlamış.

*

Bu ortamda Türkiye’de bence son derece ve masum hatta hayrlı bazı uyanışlar, hain provakatörlerin karışması ile sağ sol çaltışmasına dönüşerek 1977, 1 Mayıs’ına kadar gelmiş. O gün yaşananlara bir göz atınca, olayın hala net bir açıklamasının yapılamadığını görüyorum. Öyleki, bir açıdan farklı sendikal örgütlenmeler içinde hak arama mücadelesi veren işçilerin birbiri ile çatışması gibi görünürken diğer açıdan kapitalist emperyalizm ile komünist emperyalizmin Türkiye’de Taksim’de birbiri ile kapışması gibi görünüyor 36 can kaybının yaşandığı 1 Mayıs 1977… Hainlerin ve provakatörlerin katılarak, hayrı şerre çevirdiği bir çok olay gibi tarihte acı bir gün olarak yerini almış bu İşçi Bayramı kutlaması.

*

Sonrası, 1980 darbesi! Hani “darbeye ortam hazılamak için sağ sol çatışmalarında vatan çocuklarının birbirini öldürmesine göz yumduk” anlamında konuşan paşaların yaptığı darbe. Bu darbe ile Türkiye’nin özgürlük ve aydınlanma isteyen bilinç omurgası kırılıyor ve kapitalizmin yörüngesinde dönmeye başlıyoruz. Sonrasında ise 1 Mayıs’lar işçi ve emekçi adına sürekli tatsız ve acı anılar ile yaşanıyor. İşçi haklarının ve çalışma verimliliğinin gelişmesi için çalışması gereken sendikal faaliyetin yerini halktan destek alamayan yıkıcı bir muhalefet anlayışı alıyor.

*

Sonuç olarak, gelişmiş ülkelerde sivil birey haklarını devlet otoritesine karşı koruyan adalet anlayışı gelişirken, Türkiye’de devleti vatandaşına karşı koruyan otoriter rejimleri andıran bir adalet anlayışı yerleşti. Bu hem muhalefeti hem de haksızlıklara karşı örgütlenmelerin önünü kapatarak devlet otoritesini ele geçirenlerin otoriterleşmesini hızlandırdı. İşçi haklarını aramak için çalışması gereken sedikal örgütlerin bir kısmı işçiden çok yöneticilerin keyfine hatta siyasi yandaşlığa çalışır oldu.

*

Devlet otoritesine yancılık eden iş adamları, din adamları, medya beslemeleri açıktan veya gizli işbirlikleri içinde örgütlenip semirirken işçi, emekçi ve emekli için hak arayacak, adalet arayacak örgütlenme dibe vurmuş oldu…

*

Bugün, hakların aranması ve adaletin yerine gelmesi için sivil örgütlenmenin önemini bir daha görmüş olduk. Bu gözlemin yeni bir bilince dönüşmesi dileği ile 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününüz kutlu olsun. Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi