Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Dünyanın Akupunktur Noktasında Bir Cumhuriyet

Mesleğim gereği, sık sık yurt dışına çıkıyorum, bu yazımı da Almanya’dan yazıyorum; Dışındayken vatanımızı farklı açılardan gözlemem mümkün oluyor. İçindeyken fark ettiğimizden daha büyük ve daha önemli olduğumuzu ifade etmeliyim ancak buna layık olmak için çalışanların yeterli olduğu konusunda şüpheye düşüyorum... Çoğumuzun fark edemediği hassas dengeler üzerinde yaşıyoruz ve bu yüzden de diğer birçok ülkenin yaşamadığı farklı sorunlarımız var!

*

Ham fikir ile proje arasındaki farkı bilmeyen, takım tutar gibi parti tutan ya da taraf olacağım derken yandaşlık eden cahillerden yararlanıp kifayetsiz muhteremler kontenjanından mevki, makam sahibi olan kifayetsiz muhterislerin bazı gerçekleri anlamamakta ısrar etmesinin cezasını çekiyoruz aslında. Anlamadıklarının anlaşılmasını da istemiyorlar bu arada!

*

Jeo-politik konumumuzun, küresel güçleri Türkiye ile işbirliği yapmaya zorlaması bizim için kıldan ince kılıçtan keskin hassas sorunlara sebep oluyor. Çünkü bu konumu doğru kullanmak bizi dünyada söz sahibi yapabileceği gibi yanlış kullanmak da bizi sefalete ve parçalanmaya itebilir.

*

Varacağımız sonuç bize bağlı! En çok da toplumsal iletişimde seçeceğimiz yönteme bağlı. Yani kavga çıkaran ayrıştıran efelenmeli, dayılanmalı, atarlı-giderli kindar kafaların ürünü münakaşa yöntemini mi yoksa insan olmaya daha yakışır şekilde birleştiren, güçlendiren müşavere, münazara, müzakere yöntemlerini mi seçeceğiz toplumsal düzenimizi sürdürmek için? Yani ezberden nakillere mi yoksa sorgulayan stratejik akla mı dayanacak yöntemlerimiz.

*

Yöntem tercihimiz cumhuriyetimizin de demokrasimizin de kalitesini belirleyecek asıl özelliktir ve bir partiyi tercih etmekten daha önemlidir.

*

Çünkü Cumhuriyet, devletin yönetimine liderlik edecek olanların seçilmesi ve devletin her türlü makamında cumhura hizmet edecek görevlilerin atanması konusunda cumhuru oluşturan herkese eşitlik sunar. Devlet yönetimine liderlik etmek isteyenlerin yeterinden fazla olmasından dolayı da görev alacak olanları seçim yöntemi ile cumhurun kendisi belirler buna da demokrasi denir.

*

Cumhur devlet makamlarına yapılacak atama, görevlendirme gibi işlerin sorumluluğunu seçtiği vekil kişilere verir, kendisi işine devam eder. İşinde kazandığından bir kısmını da devletin işlemesi için vergi olarak verir.

*

Seçilenlerin devlet makamlarına eş dost akraba hemşeri yerleştirmesi, şu veya bu tarikatın müritlerini ya da şu veya bu partinin üyelerini tercih etmesi adam kayırma yani liyakatsizlik hem cumhurun içindeki dayanışmayı bozar hem de adaleti sarsarak sosyal sorunlara yol açar. Bu yüzden demokrasi, seçenin seçilene hesap sorma hakkını ve seçilenin de seçene hesap verme sorumluluğunu güvence altına anlan mekanizmaları da içerir.

*

Adam kayırma ve liyakatsizlik cumhuriyete ve demokrasiye ters olmasından önce kul hakkını temel alan, adaleti esas alan dinimiz İslam’a terstir. Dinimize karşı böyle ters hareketler içinde olanların, demokrasiyi sanki dinimize ters bir şeymiş gibi anlatarak cumhuru kandırmasını ve “cumhurun seçme iradesini” çalmasını önlemenin yöntemi ise laikliktir. Laiklik birilerinin anlattığı gibi dinsizlik değildir! Ancak laikliği dinsizlik gibi uygulayanlar ile laikliği dinsizlik gibi anlatanların hep birlikte İslam düşmanlarına hizmet ettiği görülmelidir. Görülmelidir ki; Laiklik siyasetçi, din adamı, hoca, şeyh, iş insanı, müteahhit, gazeteci, yazar, fenomen çeteleşmesinin din-iman-vicdan suiistimali ile cumhuru aldatıp sömürmesini engellemek için gereklidir!

*

Ancak günümüzde şurada geçen fazla değil 6-7 kavramı bile cumhura doğru anlatmayan ve üzerinde gereksiz kavgalar, ayrışmalar çıkaran yöneticilerin 101 yaşına giren cumhuriyetimize layık olmadığı da düşünülmelidir.

*

CUMHURİYETİMİZ 100 YAŞINDA! Daim olsun, yüzyıllarca! Kutlu olsun kıymetini bilene! Yüz yıldır başımıza gelen türlü beladan aldığımız ders ve öğrendiklerimiz ışığında, bir çift sözüm var izninizle; Özellikle siyaset için birkaç oy uğruna geçen yüzyılın yarısını boşa harcayanlara, cumhuriyetçi kılığında bunlarla işbirliği yapanlara, düşman yalanlarını tarih diye anlatanlara kanarak da olmuyor beyler!... Haçlıların himayesinde beslenip, sakal sarık türban takke fes cübbe görüntüleri ile söylentiyi hurafeyi, israiliyatı din diye anlatanlara kanarak da olmuyor…

*

Yeter artık yaa, kanmayı, kandırılmayı bırakmak gerekiyor! Birinci yüzyıl geride kaldı, yeni yüzyılı kazanmak için işin aslını aramayı, dinin manasını anlamaya çalışmayı, anlayanlara ile anlamayanlara arasındaki kavgaya ateş taşımayı bıramayı öğrenmek gerekiyor! Kanmayı bırakıp, işin aslını anlamaya çalışanlara selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi