Yılmaz Sandıkcı
Dil Düşünce Medeniyet
Medeniyet, herşeyden önce kaliteli bir iletişim gerektirir. Çünkü medeniyetin üzerine kurulacağı temel huzurdur ve huzur da ancak bilgi sayesinde oluşur. Bilgiyi oluşturan ise sağlıklı iletişimdir hem de çağları aşacak kalitede bir iletişim.
*
Ancak iletişim tek başına yetmez, iletişime konu olan malumat üzerinde düşünmek, malumattan bilgili üretmek ve çıkan bilgi üzerinde düşünmek, düşünceler üzerinde düşünerek kaliteli bir iletişim ile tartışmak elde edilen bilgileri eleştirmek, geliştirmek gerekir.
*
Bunu yapamayan milletler hangi dili konuşursa konuşsunlar, bilim de üretemezler medeniyet de kuramazlar.
*
Çünkü iletişim sağlıklı değilse, sözcükler ve kavramlar anlamını bulamaz. Anlamı eksik kalan veya yanlış kullanılan sözcükler ile yapılan konuşmalar boştur! Böyle konuşanlar ne bilim ne de medeniyet üretir.
*
Tarihî birikim şöyle söylüyor gibi geliyor bana; “Dil bozulunca adalet de bozulur! Adalet yoksa kalkınma da olmaz! Medeniyet de gelişmez”. Ancak bilek gücü ile yönetilen düzenlerde yetişenler, beyin gücü ile yönetilen düzenleri fark edecek kadar düşünmedikleri için bunu da fark edemezler!
*
Peki, medeniyet deyince ne anlıyor bunlar? Beşeri gelişmenin hem sonucu hem de sebebi olan medeniyet kavramı size ne ifade ediyor?
*
Sözlüklere, ansiklopedilere bakınız uzun uzun yazıyor ancak milletimiz yazıları okumuyor. Ben de en kısa tanımı yazmaya çalışacağım. Medeniyet: Düşünce veya görüş farklarından dolayı bir birbirini susturma ve öldürme gereği duymayan kişilerin kurduğu düzendir. Diğer detaylar bundan sonra gelir.
*
Beşerin bir medeniyet kurmasının veya kurulu bir medeniyeti geliştirmesinin, kişilerin düşünme seviyesine bağlı olduğu ortaya çıkıyor böylece… Kişinin düşünme seviyesini şöyle dörde ayırırsak;
- Bacak arası seviyesinde
- Mide - bağırsak seviyesinde
- Kalp - göğüs seviyesinde
- Baş - beyin seviyesinde.
*
İlk iki seviyede düşünen mahlukatın henüz insan olmadığını söyleyebilriz. Zira insan olmadan önce beşer seviyesine çıkması gerkiyor. Üçüncü seviyeye ulaşan mahlukat ancak beşer olmuş demektir. Din bu seviyede düşünebilen beşer için anlam kazanır ve bunları insan (eşref*i mahlukat) seviyesine yükseltir. Ancak dördüncü seviyeye ulaşanlar, yani aklını başında kullanabilen beşer insan olma başlamıştır diyebiliriz.
*
Tam burada bir detay daha ortaya çıkar. Aklını başında kullanmaya başlayan kişi malumat ile bilgi arasındaki farkı sorgulamaya başlar. Düşünme eyleminin malumat ile değil sadece bilgi ile yapılabileceğini anlar. Bilgi, sorgulanan malumatın doğrulanabilen kısmıdır… Bu seviyeye ulaşan kişide hafıza yanında zeka da gelişir. Düşünce üzerinde de düşünebilecek seviyede bir zeka!
*
Bu zekayı geliştiren kişiler “hiç bilenlerler bilmeyenler bir olur mu” ayettindeki hakikati anlayarak, zan ile iman etmek yerine anlayarak iman etmenin idrakine varırlar.. Bu idrak seviyesi bilincin gelişmesidir ki insan denilen varlık bilinç seviyesi ile diğerlerinden ayrılır.
*
Aldığı bir malumatı doğrulamayı öğrenen ve düşünce üzerinde düşünme seviyesine ulaşan insan kandırılmaktan kurtulur!
*
İşte, duyduğu bir malumatı, doğruluğunu sorgulamadan başkalarına anlatanlar ile bilinçsiz bir zan ile konuşan veya hareket edenler medeniyet kuramazlar. Bunlar hangi dilde konuşursa konuşsunlar, bilim de üretmezler. Farklı düşünenleri susturmak için fırsat ararlar, medeniyetin de insanlığın da düşmanı olurlar. Ancak bu kötülüğü din maskesi altına saklarlar. Bilgi ile malumat arasındaki farkı anlamasını engelleyen eksikliğini de dil değişikliğine bağlar bunlar…
*
Allah herkesten önce Müslümanları korusun bunlardan! Siz bu yazıyı okurken, biz Almanya’da olacağız inşallah. Tekrar görüşmek üzere selam ve dua ile.