Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Demokrasi Gösterisi

Geçmişte, arenada savaş ustası gladyatörler, bilek gücü ve beden çevikliği ile vahşice ölümüne dövüşerek izleyenleri eğlendiriyordu. Böyle bir vahşeti izleyerek eğlenen insanları düşünebiliyor musunuz? Gösteri vahşi, izleyici vahşi.

*

Geçmişte, tiyatroda söz ustası sanatçılar, bir kurgu ve senaryo üzerinden beyin gücü ile yaptıkları hareket ve konuşmalarla izleyenleri eğlendiriyordu. Bazen güldürüyle bazen hüzünle… Hem eğlendiriyor hem de eğitiyorlardı. Gösteri medeni, izleyici medeni.

*
Arenadaki ölümüne vahşi gösteriler tarihte kaldı, güldüren ve düşündüren tiyatro gösterileri ise günümüze kaldı ancak onun da yerini sinema, televizyon ve internet aldı.

*

Günümüzde, televizyonlarda haberciler, sprocular, eğlendiriciler, sanatçılar, soytarılar, siyasetçiler hatta dolandırıcılar hepsi de bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ancak işler artık bilek gücü ile veya beyin gücü ile değil para gücü ile yürüyor!. Konuşanlar izleyenleri eğlendiriyor mu, eğitiyor mu, kandırıyor mu belli deği! Belli olan tek şey hepsinin de birlikte parası olana hizmet ettiği. Milletin eğlencesini, eğitimini, huzurunu, refahını dert eden kalmadı.

*

Örneğin, laf ustası siyasetçiler de bazen gladyatörler gibi bazen tiyatrocular gibi karşı karşıya gelip dil gücü ile konuşarak izleyen seçmen kitlesinin oyunu kazanmaya çalışıyorlar.. Tarihteki öldüresiye dövüş karşılaşmalarını günümüzde insanca konuşma, tartışma, münazara ile bir tür siyasi gösteri gibi uyguluyorlar. Ancak bu örnek bizim gibi ülkelerde değil insani açıdan gelişmiş ülkelerde görülüyor.

*

Bizim gibi ülkelerde ise yandaş haberci, yorumcu ve akademisyenler aracılığı ile milleti avutmak, kandırmak, uyutmak tercih ediliyor.

*

Aslında eski Türkiye’de gelişme yolunda bir çaba vardı en azından, siyasi liderler TV’de halkın karşısına çıkar ve karşılıklı medenice konuşurlar, tartışırlar bir birlierini eleştirebilirlerdi. Şimdi o da kalmadı!

*

Çünkü, eski Türkiye’de milletin demokrasiyi bir gösteri olarak değil de yaşamın bir parçası olarak görme isteği vardı.

*

Çünkü eski Türkiye’de milletimizde, demokrasinin seçmene soru, hesap sorma hakkı verdiği, siyasetçiye de cevap, hesap verme sorumluluğu yüklediği bilgisi, bilinci vardı.

*

Birileri demokrasiye iftira attı. Birileri demokrasiye kara çaldı. Birileri bu yalanlara kandı ve kanmakla kalmadı kandığı yalanları yaydı (hani aldığı haberin doğruluğunu araştırmadan başkalarına yaymak müslümana haramdı, bu şuur nerede kaldı!?) Millet kandıkça kandı, kandırılmış olanlar her yanı sardı. Sonuçta kandırılmış kalabalıklarda bilinç de gitti, bilinç ile birlikte demokrasi de sözde kaldı.

*

Seçmene karşı hiçbir sorumluluk taşımayan ancak bakan yetkisi taşıyan kişilerin yaptıklarını hatırlayınız; birisi çocuk taciz ve tecavüzleri konusunda “bir kereden bir şey olmaz” demişti, diğeri “kşüünde rızası var” demişti, bir başkası “Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u -işgal- ettiğinde” demişti (oysa İstabul bizim açımızdan fehtedilmiştir, işgal ise düşman açısından görülen şeydir)… Bu kadar bile bilgisi ve dahi bilinci olmayan seçmen, ezan bayrak laflarına kanmaya devam etti. O da bir bakan değil miydi, “arada bir bakara makara sallıyorum…” diyerek Müslüman milletin değerleriyle alay eden ancak ettiği yanına kar kalan!...

*

Böyle gariplikler ancak hesap sorma hakkından vazgeçirilecek kadar cahil bırakılan seçmenin oy kullandığı demokrasilerde olur. Allah beterinden korusun.

*

En son ekonomi bakanı çıkmış, anlamını bilmeden konuştuğunu düşündürecek şekilde laflar etmiş… Ne yazık! Bu konuyu yorum dışı tutuyorum ancak üniversitedeki ilk ekonomi dersimizde sevgili hocam Prof Dr. Şehabettin Yiğitbaşı’nın giriş konuşmasını hatırlıyorum; “…ekonomi öyle bir bilimdir ki bilmediğini belli etmek istemeyenler, dinleyenlerin anlamadığı birkaç sözcük kullanarak konuşur.. Ki, o zaman anlamadan dinleyenler konuşanı uzman zanneder…”

*

İşte böyle… Ekonomimizin de ülkemizi yönetenlerin durumu da bu. Bunlara bakınca demokrasimizin durumu da belli. Sözde şekilde değil, manada yaşayanlara selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi