Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Yeni Yıl Akıl ve Barış

Takvimlerden bir tanesi daha gitti, yeni takvimden ilk yaprak da kopartıldı bile. Yeni yılda huzur, barış, bereket, başarı, mutluluk bekliyoruz da bunlar için ne yapıyoruz? Sorusu geldi aklıma yine… Yeni yılda başkaları uğraşmayı bir kenara bırakıp kendimize bakmayı öğrenelim bence. İtiraz ve şikayet, suşu ve kusuru başkasına atmak kolayımıza gidiyor ancak iş kendi kusurlarımızla yüzleşmeye gelince bir tembellik çöküyor üzerimize. Yeni yılda çökmesin!

*

Birey olarak da toplum olarak da yeni sistem kurmak yerine başkalarının kurduğu sistemi kullanma tembelliğine devam ediyoruz. Kullandığımız sistemi eleştiriyor ancak yerine yeni bir sistem kurmuyoruz. Hem şikayet ediyoruz hem de tembelliğe devam ediyoruz. Buradaki çelişkiyi devam ettirmenin bir tür cahillik olduğunu anlayacak kadar düşünmüyoruz. Düşünmenin ne olduğunu bile anlama zahmetine katlanmıyoruz.

*

Geçen yılın dikkatimi çeken son olayı, İsrail Büyükelçisinin Cumhurbaşkanımıza güven mektubunu sunması oldu. 4 yıl aradan sonra karşılıklı büyükelçi atamaları barış yolunda atılan olumlu adımlardır ancak, 4 yıl önce niçin küsmüştük? Küsmemize neden olan sebepler ortadan kalktı mı? Niçin barıştık?

*

Hatırlamayanlar için, İsrail’in başkentini Kudüs’e taşıması ve ABD'nin 2018 yılında bunu kabul ederek büyükelçiliğini Kudüs'e taşıması sonrasında, bu durumu protesto eden Filistinlilere ateş açarak 60 kişinin ölümüne yol açması yüzünden İsrail’den büyükelçimizi geri çekmiştik… Peki, geçen 4 yıl içinde İsrail başkentini Kudüs’ten Tel Aviv’e geri mi aldı? İsrail’in Kudüs üzerindeki egemenliği dünya çapında kabul görmemişken ve İsrail başktektini Tel Aviv’e geri almadıysa niçin barıştık? Barışacaktıysak, niçin küsmüştük?

*

Bu sorular, akılsız başın cezasını ayaklar çeker atasözümzü hatırlatan bir durumdur… Küsmek de barışmak da taktik akıl ile değil stratejik akıl ile alınması gereken kararlardır. Bu da düşünce üzerinde düşünmeyi ve düşünceyi geliştirmek için medeniyet seviyesinde tartışabilmeyi gerektirir. Bunu yapamayan kafa Kudüs’te barışı tesis edebilir mi?

*

Kendimize dönelim, barış isteyen Müslümanlar, mensubu oldukları halkları, millet seviyesinde geliştirmeden, milletler üstü bir birlik olan ümmeti kurabilir mi? Milletin tanımı üzerinde anlaşacak kadar tartışamayanlar, ümmeti anlayabilir mi? Elindeki taş, kum ve çimento ile sağlam ve düzgün tuğlalar yapamayanlar, düzgün duvarlar örebilir mi? Düzgün duvarları olmayan bina yükselir mi? Yükselecek kadar sağlam ve düzgün olmayan bina, koruyucu bir çatıyı taşır mı?

*

“Boşver milleti, mezarda hangi millettensin? diye sormuyorlar. Ne önemi var milletin!” diyene de kanan, “Mezarda hangi millettensin? diye sorulunca, İbrahim’in milletindenim diyeceksin!” diyene de kanan kafanın, yani böyle iki zıt bilgiyi aynı anda doğru zanneden Müslümanların kafasının karışık olmaması mümkün mü? Böyle karışık kafalar Müslümanların mensubu oldukları halklarını, milletlerini geliştirmesinden bahsedebilir miyiz? Tam tersine bu karışık Müslümanlar milletlerini halk seviyesine düşürür... Allah muhafaza!

*

Henüz, ilkel bir dürtü olan ırkçılık ile insani bir duygu olan milliyetçilik arasındaki farkı anlamayan ve henüz milliyetçi bile olamayan bu kafası karışık Müslümanlar, ırkçı bir bencillik ile Museviliği sadece kendi milletinin dini yapan İbrahimoğulları'nın akıl oyunlarına karşı durabilir mi? Yılbaşı kutlamamak için tarihi de takvimi de matematiği de kandırmaya çalışarak Mekke’nin Fethi’ini kutlayan kafa Kudüs’ü başkent yapan kafaya karşı neyin mücadelesini verebilir? Son 4 yılı sebep sonuç bağlanmını dikkate alarak anlamadan konuşanlar kime hizmet edebilir?

*

Milliyetçiliğin günah olduğunu zanneden Müslümanların, kendi milliyetçiliğine sırt çevirirken başkalarının ırkçı emellerine hizmet edeceğini söylemek kafalardaki karışıklığın giderilmesine yardımcı olabilir mi? “Asabiyet yapan bizden değildir” hadisi şerifini “ırkçılık yapan bizden değildir” diye çevirmek yerine “milliyetçilik yapan bizden değilidir” diye çevirmek ancak ırkçı düşmana hizmet edecektir. Bunu fark etmeyen Müslümanlar ne kadar bağırsa, çağırsa, protesto etse, posta koysa da ettikleri hizmet ancak düşmanın ekmeğine yağ sürmek olacaktır.

*

“Milliyetçilik günah” zannı ile ümmetçilik yaparken, hemşehricilik, akrabacılık, particilik, cemaatçilik, tarikatçılık, yandaşlık etmenin de ırkçılığın şubeleri olduğunu söylemek kafalardaki karışıklığı gidermeyi hızlandıracaktır ama bunu anlatmak için acilen bir yol bulmak gerekir. Bir yol… Nedir o yol? Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi