Yılmaz Sandıkcı
Figüranlar Başrol Olursa
Gündem çok hızlı değişiyor, haftalık yazarken gündemi takip etmeye çalışmak riskli geliyor bana... Çünkü birçok eylem ve haber bazı odaklara mesaj vermek için amaçlı şekilde üretiliyor gibi geliyor. Böyle haberleri veren TV kanalları veya gazeteciler hizmet ettiği güçlere yalakalık ederken, geleceğini bu ülkede arayan, vatanı ve milletinden başka sığınacağı yeri olmayan insanımızın kafasını karıştırmaktan hiç rahatsız olmuyor hatta bazıları bunu kasten yapıyormuş geliyor bana.
*
Geçen hafta Özgür Suriye başlıklı yazımda sözlerine atıflar yaptığım, Suriye Geçici Hükûmeti Başbakanı Abdurrahman Mustafa’nın yerine geçen hafta başka birisi gelmiş. Ne çabuk? Bu ne hız? Hani Türkiye destekliyordu!
*
Arap medyası, geçen hafta muhalif militan grupların lideri konumundaki HTŞ (Heyet Tahrir Şam)’nin Muhammed Beşir'i Suriye'nin geçici başbakanı olarak atadığını duyurdu. Türk asıllı Abdurrahman Mustafa’nın Suriye Geçici Hükûmeti Başbakanlığı görevi ne oldu? Yeni görevi ne, ne olacak? Türkiye bu geçiş dönemini iyi takip etmeli!
*
Gündemi bir kenara bırakıp, on yıl kadar önceki Kuzey Irak ziyaretimde yazdıklarımı hatırlıyorum; …Türkiye’den yayın yapan medya açık bir şekilde hükümet yanında veya hükümet karşısında haber yapma telaşından gerçekleri saptırmanın utancını hissedemez halde görünüyor… Hangi tarafta olursan ol, böyle bir medyaya güvenme! Bunların “Allah birdir” lafından başka söyledikleri hiçbir şeye itibar etme!
*
Böyle medya kanallarının haberi ile fikir üretmemeli, böyle medya kanallarının haberleri ile hareket geçmemeli. Soysal medya farklı mı sanki? Birbirini yemekte olan yorumcular ne edepten ne bilimsellikten ne gerçeklerden haberdar. Haber vermekten, bilgilendirmeden ziyade karşıdakine laf sokma, karşıdakini susturma, kendi takipçilerine hava atma peşindeler.
*
Gerçekleri anlama veya anlatma derdinde olanlar yok denecek kadar az… Siyasetteki kalitenin de pek farklı olmadığını gördüğüme üzülüyorum. Millet ile ümmet arasındaki farkı anlamaktan acizler, Medine Sözleşmesini bile okumamışlar oradaki düsturları bile anlamamışlar ama milliyetçilik yerine ümmetçilik yapmayı İslam dininin bir gereği zannediyorlar. Bazıları hem Kuran’da Allah’ın zan ile hareket etmeyin emrine (farz) karşı geliyorlar hem de bu yanlışı sanki dinin gereğiymiş gibi göstermeye çalışıyorlar.
*
“Pirincin içindeki beyaz taştan kork” diyen atasözümüz herkesin ağzında ama kimsenin aklında değil. Kimse yaşamına uygulamıyor tam tersine pirincin içine bolca taş karıştırıyor bilirleri sahtekâr bakkal gibi… Pirincin içine karışmış beyaz taşların göze görünmeden dişi kırdığı gibi devletin iç mekanizmalarını amaca uygun çalışamaz hale getirmiş birileri… Devlet aklını, dışarıdan yazılan senaryoları uygulamak zanneden birileri mi karışmış devlet makamlarına? gibi sorular geliyor aklımıza!
*
Örneğin nasıl oluyor da ateist hatta İslam düşmanı bir örgüt Müslüman Kürt halkının haklarını koruyorum diye ortaya çıkıyor ve siyasallaşabiliyor.? Devletimiz bunları niçin muhatap alıyor? Nasıl oluyor da alnı secdeye değen adamdan zarar gelmez diyenler 15 Temmuz ihanetini yapanların kimler olduğuna bu açıdan bakamıyor? Bakan var mı?
*
Örneğin Kürtler esiri oldukları kan emici ağalara laf edemiyorlar, düşmanlık edemiyorlar, haklarını isteyemiyorlar ama ağa babalarının laflarına kanarak Türkiye Cumhuriyeti devletine düşman oluyorlar. İyi de devletimizi yönetenler niçin bunların senaryosunu değiştirmek yerine bu oyunda rol alan figüranları muhatap alıyorlar?
*
Şimdi de Suriye’de böyle oyunlar oynanacak, belli. Senaryolar savaşı yaşanacak Suriye’de… Türkiye senaryo yazan mıyız yoksa figüran mı olacak? Yoksa başkalarının yazdığı senaryoda başrol oynuyoruz diye sevinecek kadar ahmak yorumcuların gazına mı gelecek birileri? Maalesef, medya dedikleri bazı TV kanallarında ve gazetelerde, figüran olmak ile senaryo yazmak arasındaki farkı fark edecek kadar düşünemeyen ama konuşanlar var, yazanlar var.
*
Milletimizi kim uyaracak, kim uyandıracak o halde?
*
Bölgemizdeki oyunlar içinde bizim başrol olmamız ve senaryo yazarı olmamız gerekirken, figüranlığı övenlerin çoğalması, birileri bizi aldatıyor diye beni endişeye sevk ediyor açıkçası… En azından şu kadarı anlaşılırsa milletimizi rahatlar bence; “sen-ben” olarak değil “biz” olarak senaryo yazabilir, başrolü alabiliriz bölgemizdeki oyunlarda… Biz olmamızın önüne konular şucu-bucu gibi ayrıştırıcı söylemleri kimlerin dilimize, zihnimize soktuğunu anlarsak başarabiliriz bunu.
*
Aksi halde bir süre sonra bölgedeki oyuncular figüran bile olamayacaklar ancak kukla olabilecekler… İş işten geçince tepki vermek yerine zamanında tedbir almak gerektiğini anlayanlara selam ve dua ile.