Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Tartışma Kalitesi

Sürekli bir tartışma içindeyiz, herkes tartışıyor. Kalpler kırılıyor, gönüller yıkılıyor ama işe yarar bir sonuç alınamıyor. Bir şey anlatıyorum ama karşımdaki benim anlattığıma değil kendi anladığına itiraz ediyor, güzel bir sohbet çirkin bir tartışmaya dönüşüyor . Anlatmaktan da tartışmaktan da işe yarar bir sonuç çıkmıyor.

*

Çünkü, çoğunluk bilgi yerine malumat ile konuşuyor, akıl yerine algı ile tartışıyor.

*

“Sebeplerini bilmediğin olayların sonuçları üzerinden tartışarak sonuç alamazsın” diyorum… Sebepleri, sebepler arasındaki etkileşimleri, görüntünün ardındaki işin aslını dikkate almadan şekil, görüntü ve söylenti üzerinden tartışanlar işin aslını ortaya koyma zahmetine katlanmıyor, kendi doğru zannettiği şeyleri dayatmak için konuşuyor.

*

Bunlar yüzünden toplum, beşer türünü insan yapan düşünerek konuşma becerisi gibi bir mucizenin yararını göremiyor, gelişemiyor. Allahın, doğanın kendisine verdiği bu becerinin hakkını verecek seviyede düşünemeyen beşer, birbirine düşüyor. Birbirini yiyor.

*

Peki bu durum kime yarıyor?

*

Bu maraz siyasete yansıyor; Siyasetçinin çoğu, hakikati ortaya çıkarmak için konuşmak yerine haklı çıkmak için konuşuyor. Beslediği medyayı buna aracılık etmesi için kullanıyor. Güçlü olan, sesi gür çıkan haklı görünüyor!

*

Görüntü tamam da gerçek nedir, hak, hakikat nerede? diye soranlar çoğunluk olamıyor… Çünkü gücü elinde tutanlar sorulara cevap vermiyor! Oysa gelişmiş ve medeni toplumlarda siyasetin temelinde “hesap sorma, soru sorma hakkı” ile “cevap verme, hesap verme sorumluluğunu” güvence altına alma bilincine hizmet eden ilkeler, kurumlar çalışıyor.

*

Bu bilinç olmadan yapılan tartışmalar geri kalmış toplumların en belirgin özelliğidir ve cevapsız sorular, sonuçsuz tartışmalar kavga çıkarır bence. Böyle kavgalar da geri kalmanın sebebidir!

*

Oysa tartışmalar kavga aracı değil, malumatın rafine edilerek bilgiye dönüşmesini ve bilginin yayılmasını sağlaması sayesinde gelişmenin, kalkınmanın, medeniyetin aracı olmalıdır. Bunu sağlamanın yolu ise basittir, çocuklarımıza “bilgi ile malumat arasındaki farkı anlayacak seviyede düşünmeyi öğreten” bir eğitim vermektir.

*

Aksi halde konuştuğu ve duyduğu sözcüklerin anlamları üzerinde yeterince düşünmeyen, sohbet etmek yerine kavga eden zihnen gelişmemiş tipler çoğalır. Bu tipler “bilim ile ilim arasındaki farkı anlayacak, sorgulayacak seviyede” düşünemez, konuşamaz, sohbet edemezler, işe yarar sonuçlar üretecek tartışmalar yapamazlar.

*

Bu yüzden, böyle tipler işin aslını arayan, gerçekleri, hakikati anlatmaya çalışan bilim insanlarının kıymeti anlamazken, malumu ilam etmekten ileri gitmeyen rivayeti, söylentiyi, malumatı süslü sözlerle akraran ilim insanlarına itibar ederler. Zamanla gerçeklerden uzaklaşırlar hatta hakikate düşman olurlar. Gerçekleri anlatanları da dışlar, tatlı yalanları yayanları takip etmeye başlarlar.

*

Sonuç olarak “anlamadıkları şeyleri anlamak için anlama kapasitesini geliştirmeye çalışan kişiler yerine, anlamadıkları şeyleri inkar eden, anlamadıkları kişileri reddeden ve dışlayan kişiler çoğalır.”

*

Peki bu durum kime yarar?

*

Geri kalan veya geri bırakılan toplumlarda, çoğunluk “öğrenmek ile kanmak” arasındaki farkı, “anlamak ile aldanmak” arasındaki farkı bile anlayacak kadar düşünemez hale gelir! İşin aslını anlamak için yeterince düşünemeyenler, hakikati ortaya çıkarmak için konuşanları dinlemek yerine haklı çıkmak için konuşanları dinler bunlara sahip çıkarlar…

*

Çünkü beyin mide gibi değildir; mide yediğiniz bir şey yanlış, bozuk veya zararlı ise onu sindirmeye çalışmaz, kusma refleksi ile çıkarıp atar. Ancak beyinde böyle bir refleks yoktur. Beyin hoşuna giden yalanları bile sindirmeye, bunlardan fikir üretmeye çalışır ki bu yüzden geri kalmış ülkelerde fikir ishali olan kişiler çoğalır. Sorgulamayı, analiz etmeyi öğrenecek kadar düşünemeyen kişiler de zamanla bunların yaydığı kokuya alışır.

*

Alışkanlıkları yüzünden, küçük oldukları halde çok büyük anlamlar taşıyan sözcüklerin hakkını vermeden konuşmaya, dinlemeye devam eder bunlar; tartışmalardan işe yarar sonuç alamazlar, insanlıktan uzaklaşırlar öğrenemezler, gelişemezler ancak iyi kavgacı olurlar….

*

Peki bunlar kime hizmet(!) eder?

*

Anlatmaya çalıştığım maraz, arkadaşlar, akrabalar arasında, kahve köşelerinde, TV ekranlarında hatta TBMM’ndeki tartışmaların sonuçsuz kalma sebebidir. Konuşurken ve dinlerken ve yanıt verirken bunları dikkate alabilirsek, sağlık iletişim kurabiliriz. Sağlıklı iletişim kişinin de ailenin de toplumun da siyasetin de kalitesini artırır bence. Anlayanlara selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi