Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Yeni Yıl Takvim ve Sözcükler

Doğanın döngüsel fıtratını hepimiz biliriz. Beşerin, tarımı ve hayvancılığı öğrenmesi, bu döngüye ayak uydurması; mevsimlik ve yıllık döngüleri anlayarak zamanı planlamaya başlamasını sağlamıştır. Beşerin bu uyumu başarmasının yaşamını nasıl kolaylaştırdığı tarihin ışığında açıkta görünmektedir. Zamanı planlamayı başaracak kadar gelişen beşerin takvimleri icat etmesi ise bir başarıdan ziyade doğal sürecin sonucudur sadece…

*

Doğanın döngüsel fıtratı ile sunduğu ürünleri işlemeyi ve döngüden bağımsız olarak istediği zaman tüketmeyi başaran beşer, bunu yapmasını sağlayan işletmeler için doğanın döngüsü yanında bir de dönemsellik kavramı geliştirmiştir. Bunu anlayan beşer, doğayı işleyen şirketlerin hareketlerinden oluşan ekonominin davranışlarını matematiksel olarak takip edilebilir hale gelmiş ve zamanı planlamanın ötesine geçerek geleceği planlamaya başlamıştır.

*

Yukarıda özetlediğim, beşerin doğayı anlaması, doğaya uyum sağlaması ve doğayı kontrolü altına alma çabasını anlamayan, bu süreçteki akıl ve beyin gelişimini fark edecek seviyede düşünemeyen beşer ise hala takvim kavgası yapıyor… Bu kavgayı din kavgasına çevirecek kadar ileri gidenler bile çıkıyor ve bu kavgayı kendi çıkarları için körükleyerek, doğayı ele geçirme yarışında bazı rakiplerin kendi kendini zayıflatmasını değerlendirenler seviniyor.

*

Kavganın kazananı kavga edenler arasında olmaz, ya kavgayı organize edenler arasında ya da kavgayı izleyenler arasında olur ki, bu gerçeğini anlamayanlar, anlamak için anlayış kapasitesini geliştirmek gerektiğini fark edecek seviyede düşünemiyorlar. Düşünemeyen beşeri düşünen beşer kontrol eder ve kendi emellerine hizmet ettirmek için güder, yönetir.

*

Güdülen, yönetilen sürüler içinde olmak istemeyen, insan fıtratına yakışır bir seviyede yaşamak isteyen beşer, düşünmeyi öğrenmelidir. Görüntüde beşer de düşünür, düşünmeyi bilir ancak hangi seviyede düşündüğü daha önemlidir. Bunu fark etmeyi sağlayacak seviyede düşünmeyi öğrenmenin ilk basamaklarından biri, bence sözcüklerin anlamlarını öğrenmek üzere düşünmeye çalışmaktır. Çünkü sözcükler küçüktür ama boyundan büyük anlamlar taşırlar hem de duruma göre farklı farklı ama yine de doğru. Önemli olan o farklılaşma anındaki doğru anlamı bulacak şekilde düşünmektir. Bu seviyede düşünmeyi bilmeyenler ya yanlış konuşurlar ya da yanlışa aldanırlar. Dikkatinizi çekmek isterim, iman yalan ile aynı vicdanda durmaz. İyi niyetli olsalar bile kandığı yalanı yayanlar da yalancıların sepetindedir!

*

İyi de o kadar çok sözcük var ki, hangisinden başlayalım. Takvim kavgasından, yeni yıl kutlanır mı kutlanmaz mı diye başlayıp, konuyu din-iman kavgasına dönüştürenleri ele alalım. Dönemsellik algısı gelişmediği için Hristiyanların Noel kutlaması ile Yılbaşı kutlaması arasındaki farkı bilmeden kavga edenlere takvimin bir din meselesi değil de bir iklim ve coğrafya meselesi olduğunu anlatmak için hangi sözcüklerin anlamlarını öğrenmemiz gerekir?

*

Yoksa takvimden önce din-iman sözcükleri üzerinde mi düşünmek gerekir? Ancak bu sözcükleri doğru anlamak için bazı sözcüklerin şekildeki anlamı yanında derinliğindeki manayı da anlamayı öğrenecek seviyede düşünmeyi öğrenmek gerekir.

*

Örneğin, Türkiye gibi dört mevsim yaşayan bir coğrafyada Araplar gibi iki mevsim yaşanan bir coğrafyanın takvimini din hatırına kullanmanın gereği var mıdır? Doğanın döngüsel fıtratının güneşe uyumlu olduğu anlaşıldıktan sonra, ayın döngüsü ile takip edilen takvimin doğanın döngüsünden on gün farklı olmasının, beşerin döngü ve dönem takibine ne yararı olacaktır? Güneş takvimine göre tarımda ekim dönemi her yıl Ekim ayında gelirken, ekim dönemini her yıl on gün sonra gösteren ve bazı yıllarda zemheride ekin ektirten, Mart ayında harman kaldırtan ay takvimine geçmek kime ne kazandıracaktır? Bunun dinimize imanımıza ne etkisi olacaktır? Gelenekçilik görüntüsünde gericilik edenlere aldanmak kime yarayacaktır?

*

Böyle konularda kavga çıkartanların niyeti din-iman olabilir mi sizce? Bunların aklı, zihni işgal altında olabilir mi? Sömürgeci veya emperyalist güçlerin, doğanın kaynaklarını ele geçirme yarışında neler yaptığı belli değil mi? Böyle işleri de yapıyor olamazlar mı? Yani sözcüklerin anlamları üzerinden zihinleri işgal etmek! Ne yani bizi bir takvim ile mi işgal edecekler? Bu sorunun cevabını vermek için takvimden önce hangi sözcükler üzerinde kavga ettirdiler bizi, bakmak gerekmez mi?

*

Millet mi ümmet mi? Bu iki sözcüğün anlamı, farkı ve bağı yüz yıllardan beri cevaplanmamış durumda zihinlerde. Bu cevapsızlığın sebep olduğu kargaşa, zihinlerin işgaline kapı açıyor olabilir mi? Çünkü millet kendisine ait olan bir dili ümmet hatırına bırakıp, fıtratından gelmeyen biri dili konuşmaya zorlanırsa ne olur? Bunun dine-imana mı yararı olur yoksa başka şeylere mi? Tarih göstermiyor mu? Ümmet baskısı ile dini-imanı kullanarak milliyetçiliği günah diye anlatanlara kanarak milliyetçiliği ayaklar altına alanlar çoğalırsa, ırkçı emelleri için dini-imanı suiistimal ederek doğanı kaynakları ele geçirme planları yapan emperyalistlere kim karşı koyabilir?

*

Bu tehlikeden kurtulmak için hangi sözcükler üzerinde öncelikle durmak gerekir? Anlamlar üzerinde düşünenlerin, kanmak yerine işin aslını arayanların artması dileği ile yeni yılınız kutlu olsun, huzur, bereket ve barış getirsin. Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi