Yılmaz Sandıkcı
İnsan Olma Yolunda
Güzelim ülkemde eğitimin, ekonominin, bilimin ve siyasetin seviyesine bakınca şu soru geliyor aklıma. İnsan nedir? İnsan olmak nedir? Nasıl insan olunur?
*
Kırk beş yıl önce, ortaokul birinci sınıftaki ilk Din Bilgisi Dersimizde, öğretmenimin verdiği “din insanlar içindir, hayvanlar dinden sorumlu değildir, dinden insanlar sorumludur” bilgisi ile, “insan nedir, nasıl insan olunur?” soruları doğmuştu zihnimde.
*
Din dersi öğretmenim, “İnsanlardan da sadece aklını kullanabilenler dinden sorumludur, deliler ve aklını kullanamayanlar sorumlu değildir…” bilgisini ekleyince büyük bir soru daha doğmuştu; Aklını kullanmak nedir? Akıl nasıl kullanılır?
*
Bi dakka biz zaten insan değil miyiz? İki ayak üzerinde yürüyoruz, kürkümüz, tüylerimiz yok hayvanlar gibi… Ama hayvanların yapabildiği birçok şeyi de yapamıyoruz… Öyleyse, farkı yaratan üstünlük nerede?... Şekilde insan görünmek yetmiyor demek ki, manada da insan olmak gerekiyor belli ki…
*
İnsan olmak ile aklını kullanmak arasında bir bağ olduğu açık, ancak “insan olma yolunda aklın etkisi nedir, insan olmak için akıl nasıl kullanılır?” sorularının cevabı hala kapalı… Aksi halde ekonomi, siyaset bu seviyede olmazdı.
*
Mesleğim gereği, gittiğim gördüğüm onlarca ülkede her fırsatta bu konuda sohbetler ederim; İnsan olma yolunda ilerlemiş, insan olmayı öğrenmiş toplumlarda, insan olmak nedir konusu, çok da fazla konuşmaya değer bulunmuyor. En azından temel bazı yönlerden bu konuyu aşmışlar.
*
İnsan olma yolunda ilerleyememiş, insan olma konusunda yeterince düşünmemiş toplumlarda ise insan olmak nedir konusunu konuşacak cesaret bulunmuyor. Bu konuya gelememişler henüz. Bunlar, ya anlamadıkları belli olmasın diye sorulara cevap aramaktan kaçıyorlar ya da anlamadıkları halde anı kurtaracak bir anlam yükledikleri bazı sözleri, deyimleri sallayıp konuyu geçiştiriyorlar. Veya hayvan gibi kavga çıkarıyorlar.
*
İnsan olmayı yeterince öğrenemeyen toplumlar, insan olma yolunda ilerleyen toplumları, kendi anlama kapasitelerinin sınırları ile anlıyorlar. Farkında olmadıkları için eksik anlamaktan rahatsız olmuyorlar ve “tam anlamak” için anlayış kapasitelerini geliştirmeleri gerektiğini de anlayamıyor bunlar.
*
Anlamak için aklı kullanmak yerine zannetmek ile yetiniyorlar.Oysa Kuran’da “…zannın çoğu günahtır…, zan ile hareket etmeyin…” yazıyor. Okumuyorlar bilmiyorlar. Öğrenmek yerine zan ile kanmayı tercih ediyorlar.
*
Siz de duymuşsunuzdur, “bunlar medeni ise biz değiliz” diyenleri. Veya, iyi ki cahil kalmışım, iyi ki okumamışım diyenleri… Böyle diyenler çoğalıp, yönetici sınıfa karıştıkça, cahilde feraset olmayacağını anlamayanlar prof bile olabiliyorlar ülkemizde.
*
Feraset olursa cahil olmaz, bunun bile anlamayan kafa üniversite ile medrese farkını da anlamıyor demektir. Böyle toplumlar kandırıldıklarını da başkalarının oyunlarında yem veya figüran olduklarını da fark edemiyorlar. Kendini başrol filan zannediyor bazı figüranlar. Yem olduğunu fak etmeden avcı gibi konuşanları da var. İşin aslını anlatanları, uyaranları da dinlemiyor ve dışlıyorlar; tatlı yalanlarla dolu rüyadan uyanmak işlerine gelmiyor belli ki..
*
İnsan olma yolunda ilerleyen toplumlar ise bu kadar kolay ve bol yemi bulunca, tadını çıkarma yarışında bazen insanlıktan çıkıyorlar... Yine de birbiri ile yarışmayı, rekabeti öğrenen insanlar sayesinde beyin gücü gelişiyor bilim ve teknoloji gelişiyor.
*
Beyin gücünden haberi olmadan, bilek gücü ile övünenler var bir de, bunlar içinde insan olma yolculuğunda yani mahlukat seviyesinden, insan (yani eşref-i mahlukat) olmak için yola çıkan ama yolda kaybolan beşer türü de az değil. Yola çıktığı için kendini insan ya da eşref-i mahlukat seviyesinde gören ancak yolda kaybolduğunu fark etmeden, övünenler, bu konularda ne kadar düşünüyor.
*
Aklını bacak arası seviyesinde kullanarak düşünenlerden, aklını mide bağorsak seviyesinde ancak kullananlardan insan olur mu sizce? Aklını en azından kalp gönül seviyesinde kullanarak düşünebilmekle başlar beşer olmak. Beşer olabilenler aklını baş beyin seviyesinde kullanmayı öğrendikçe insan olma seviyesine çıkarlar. Ancak bu da yetmez, düşünce üzerinde düşünmeyi öğrenenler beyin gücünü anlar, beyin gücü geliştirenlere katılabilirler. Bu seviyede kanma kandırma azalır, kandırmanın önüne geçecek yöntemler gelişir.
*
Zan ile kanmak yerine, işin aslını aramayı, anlamayı ve öğrenmeyi öğreten öğretmenlerimize saygı ve dua ile.