Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

İbadetin Karakterine Yansıyor Mu?

Selçuk Üniversitesinde ekonomi okudum. Uzmanlığım da çalışma alanım da tecrübem de 32 yıldır dış ticaret üzerine. İnsanı tanıyacak kadar yöneticilik ve yönetim danışmanlığı yapmışlığım da var. Son 20 yıldır çoğunlukla sanayi makineleri olmak üzere ihracat yapıyorum, ülkeme döviz kazandırıyorum.

*

Görevimi döviz kazandırmakla sınırlamıyorum, ülkemin ve milletimin imajını da geliştirmeye çalışıyorum. Bazen kem gözlere parmak sokuyorum bazen kem sözleri kıvırıp geri iade ediyorum. Ancak o kadar çokları ki, yeterli olmadığımı biliyorum. Yine de karınca misali görevime devam ediyorum. Tüm ihracatçıların da bunu yapmasını diliyorum.

*

Mesleğim gereği yüzlerce defa yurt dışına çıktım hala da devam ediyorum. Gidip gördüğüm 49 ülkede onlarca farklı milletten insanla tanışmış, tartışmış, konuşmuş ve sohbet etmişim… Anlamış ve anlatmışım. Ülkeme döndüğümde, dışarıdaki kem gözlerin, dışarıdaki kem sözlerin içeride kandıracak birilerini bulduğunu fark ederek üzülmüşüm.

*

İhracatını yaptığım makineler kul yapısı, sorun da yapar arıza da çıkarır. Ancak kandırmaz da kandırılmaz! Sorun çıkaran, arıza yapan makine tamir edilir, tekrar ayarlanır ve sorun giderilir! İyi de insan öyle mi?

*

Makineleri de insana benzetirim bi yönden çünkü onlar da bir sistem üzerine yaşarlar, çalışırlar! Hatta komple tesislerdeki makineler de aynı insan toplumları gibi birbiri ile iletişim içinde, bir hiyararşiyi ve silsileyi takip ederek çalışırlar. Bazıları üretim yapar, bazıları üreteni destekler. Bunu yaparken aralarında mekanik veya elektronik yöntemlerle bilgi alışverişi yaparlar. İşe duygularını ve yorumlarını karıştırmazlar. Kendi menfaatleri için yalan uydurmazlar. Yalan uyduranlara kanıp arızayı büyütmezler. Öyle ki bazı makineler aldığı bilginin doğruluğunu kontrol etmeden sonraki işleme başlamaz bile.
*
İnsanlar öyle mi? Değil! Allah yapısı olmasına rağmen yaratıcısının verdiği talimatı bile anlamadan yaşamakta ısrar eder bazıları. Duyu ve duygu ayarları bozulmuş olanların yorumları da yanlış olur ancak bunu fark edecek kadar düşünmez çoğu. Bu yüzden yanlış bilgi, yalan haber doğru olandan sekiz (8) kat daha hızlı yayılır insanlar arasında. Zamanla düşünce de bozulur, fikir ishali artar. Toplum sanki bir yalan, yanlış lağımı içine düşer de pis kokuya alışanlar, alışmayanları dışlar. Toplum bozulur, üretim bozulur. Yaratıcısını tanımaya gayret etmeyen insan bozulur.

*
İnsan dünyanın her yerinde aynıdır ancak Müslümanların farklı olması beklenir. Beklenir de beklentiler niçin boşa çıkar diye kimse sorgulamaz. Çünkü, insan fıtratı gereği kalabalığa uymak gibi bir maraz ile mazurdur! Bu konuda uyaran Allah’ı anlamadıkları için marazını da bulaştırıp yayar insanoğlu. Üstelik bunu bile doğru sanar! Allah, Kuran’da “zannın çoğu günahtır, zan ile hareket etmeyin” diye net emirler verir. Buna rağmen insanların bazıları kalabalığa uymaya devam eder uyanmak yerine. Çünkü insanların çoğu kendisini eşref-i mahlukat zanneder! Mahlukatı insan yapan şeref nereden gelir? diye sorgulamadan kendisini kolayca insan diye tanır ve tanıtır.

*

Hepimiz öyle değil miyiz! İnsanız değil mi hem de en birincisinden! Peki nerede “aldığı haberi veya malumatı doğrulamadan başkasına anlatmak Müslümana yalan olarak yeter” diyen hadisi şerifi yaşamına uygulayanlar? Nerede “yalan ile iman aynı vicdanda barınmaz” diyen peygamber efendimizi anlamaya çalışanlar? Müslüman olmak kolay ama esas olan mümin olmak değil mi İslam’a göre? Hani neredeler? Düşman yalanlarını tarih diye anlatan kananlar, kandıkları yalanları yalanlar, Türkiye Cumhuriyeti darül harp senaryosunda rol kapmak için çalanlar… Msülüman mintanı giyebilirsiniz ama ne kadar mümin yani ne kadar kendisinden emin olunan kişi olabildiniz. Hani peygamber efendimizi örnek alır gibi yapıyorsunuz ya, niçin onun e- emin sofatını örnek almıyorsunuz? Kandığınız yalanlar ile aslında kime himzet ediyorusunu? Hiç sorglamıyorsunuz?

*

Selam ve dua, görüntüyü, söylentiyi din diye yayanlara kanmak yerine, dinimizin manasını anlayarak iman edip, ibadet edenlere.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi