Halil Öz
Geçip Gidiyor Hayat…
Geçenlerde dinlediğim ve beni derinden etkileyen bir kıssa ile başlamak isterim bu haftaki yazıma…
* * *
Vaktiyle köyün birinde köylülerin yaka silktiği günahkar ve alkolik bir adam vefat eder. Lakin köyün imamı cenazeyi kaldırmak istemez. Adamın karısı cenazeyi kendisi yıkar, kefenler, mezarlığa gömmeye götürür. Muhtar ve köylüler bu günahkâr adamın cenazesinin mezarlığa defnedilmesini de istemezler. Kadın cenazeyi sırtlanıp ıssız bir tepe başına varır. Cenazeyi defnedecekken karşıdan bir çoban çıkagelir…Kadıncağız durumu anlatır…Çoban kadıncağıza yardım ederek cenazeyi beraber defnederler…Dualarını ederler ve ayrılırlar. Gece hem imam, hem muhtar hem de köylüler, adamın cennette olduğu rüyasını görürler. Sabah bunda bir iş var diyerek kadının kapısına varıp durumu anlatır, helallik isterler. Kadın bir çobanın kendisine yardım ettiğini anlatır. Köylüler çobanın bir eren olduğunu düşünerek çobanı arar, bulurlar ve bu işin hikmeti nedir, nasıl oldu ne ettin de bu adam cennete girdi diye sorarlar. Çoban der ki: Ben bir garip çobanım, kadına yardım ettim, beraber gömdük, namazını kıldık, başında durup bir dua ettim sadece deyince köylüler merakla ne dua ettiğini sorarlar. Çoban: ‘Ya Rabbi ben bu dağlarda bir garip çobanım, kimle karşılaşsam, senin selamını verse, senin misafirindir diyerek ağırlar, rızkımı paylaşırım. Şimdi ben sana bir misafir gönderiyorum ya Rabbi, onu da sen ağırla dedim…’ der.
* * *
Kıssadan hisse yaşadığımız hayatta Hazreti Pirin dediği gibi şefkat ve merhamette güneş gibi olmak, cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi olmak, başkalarının kusurunu örtmede gece gibi olmak, hiddet ve asabiyette ölü gibi olmak, tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi olmak, hoşgörülükte deniz gibi olmak gerek. Geçip gidiyor hayat… Ve öyle bir hayat yaşamak lazım ki şu üç günlük dünyada… Kırıp dökmeden, yıkıp viran etmeden… Nasıl muamele görmek istiyorsak çevremizdekilere o şekilde muamele ederek… Kibirden uzak, yargılamadan, saygı duyarak, uzlaşarak…Yaptıklarımızı insaniyet namına yaparak… Siz, biz demeden… Kutuplaştırmadan, ayrıştırmadan… Yaradılanı yaradandan ötürü severek… Velhasılı şairin dediği gibi ‘Yaşamak Bir Ağaç Gibi Tek ve Hür ve Bir Orman Gibi Kardeşçesine…’
Sağlıcakla kalın…