Halil Öz
Mutluluk Mu, Mükemmellik Mi ?
Günümüzün yaşam mottosu oldu bizim gibi olmayanı hemen yargılamak, suçlamak ve yaftalamak… Toplum olarak neredeyse hayat rutini edindik bunları… Başkalarının politikalarını, fikirlerini, tercih ve seçimlerini, duygularını beğenmemek, eleştirmek, onun adına kararlar vermek… Herkes birbirinin yargıcı olmuş… Başkalarından sonsuz bir tutarlılık beklerken hiçbir zaman bunu yapmam dediğimiz işlerin peşinde koşmaktan yorgun düşüyoruz. Birilerinin kusurlarını görmek ne kadar da kolay oluyor bazen… Çoğu zaman en kolay yaptığımızı yaparak etrafımızdakilerin kusurlarını arama çabasındayız. Hayatın kendisi kusursuz değilken insanların kusurlarını yargılamak ne denli doğru? Kusurları örtmede gece gibi olunmalı diyor Mevlâna diye başladığımız nutukların kahramanıydık. Ne çabuk unuttuk…
Kendimiz eleştirdiğimiz hayatların neresindeyiz, ne kadarız? Terazinin hangi kefesindeyiz? Anlamaya çalıştık mı karşımızdakileri… İnsanların yaşanmışlıkları karşısında nasıl bir şükür içinde olduğunu bilebilir miyiz? Başkalarının yaşamlarını kendimizinkiyle kıyaslamak sağlıklı bir yaklaşım mıdır? Bırakın bizim gibi yaşamasın, düşünmesin, giyinmesin. Farklı olsun insanlar… Hatta zaman zaman kusurlu olsun… Hem başkalarından bize ne? Başkalarının kusurlarını açığa çıkararak kendimizinkilerden uzaklaşabilir miyiz? Bizim kendi eksikliklerimizin peşine düşüp kendi eksikliklerimize odaklanarak düzeltmemiz gerekmez mi? Asıl yapılması gereken, karşımızdakini yargılamadan önce tanımaya çalışmak, ruhlarına saygı duymak değil mi? Eleştirdiğimiz, yargıladığımız şeylerle bir gün kendimizin de karşılaşabileceğimizi düşünüyor muyuz? Atalarımızın dediği gibi ‘Başkasının gözündeki çapağa dikkat eden kendi gözündeki çöpü göremez.’ Başkalarını yargılarken kendi eleştirilecek yönlerimizin kapısı kilitleyerek, anahtarını göğsümüzde saklamayalım. Hem mükemmellikte dünya markası olsa hangi ödülü kazanır insanoğlu, mutsuzluktan başka…
Başkalarının güzelliğini, başarısını, sevgisini takdir etmekte zorlanmayalım. Ayn-ür rıza (kusur görmeden bakan gözler) ile çevremizdeki insanların yapamadıklarına değil yapabildiklerine odaklanalım. Takdir etmekten, teşekkür etmekten imtina etmeyelim. Bunlar bizi güçsüz göstermez tam tersine daha yüceltir. Bizim gibi olmayan kişilere toleransımız olsun. Empati yapalım. Duygularını, düşüncelerini anlamaya çalışalım…Kendimize fazlasıyla verdiğimiz değerin bir kısmını da karşımızdakine verelim…Bu hem bizi hem çevremizdekileri mutlu eder. Kötüyüm dediğinizde sizi kötü zannedip uzaklaşacak insanlar yerine sizi doğru anlamlandırıp destek olacak insanlar biriktirmiş olursunuz hayatınızda…
Unutmayalım, bizi yargılayacak olan bizleri yaratandır. Peygamberlerin bile gönderildiği toplumları yargılamadığını hatta bunun gıybet olarak hoş görülmediğini düşünelim. Belki de bilip de dillendiremediğimiz, farkında olmamıza rağmen toplumsal dışlanmışlığa uğramamak adına sustuğumuz, ertelediğimiz hayatları yaşayalım. Kadersel yolculuğumuzda ‘Mutlu mu olmalıyız yoksa mükemmel mi?’ sorusunu kendimize soralım.
Donald Walsch’un şu sözüyle yazımı noktalayım: “Başka bir Ruhun yolculuğunu yargılamak sana düşmez.
Sağlıcakla kalın.