Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Demokrasi Kusuru

Moskova seyahatimiz devam ediyor. Hem Rus, hem de Türkiye’den gelen işadamları ile sohbetlerimiz ekonomi, savaş, ambargo, küresel ısınma, salgın hastalıklar, kıtlık, seçimler, yönetim şekilleri gibi çok farklı konuda beyin fırtınası havasında geçiyor.
*
Rusya’da demokrasi konuşmak çok ilginç zira demokrasi bazı milletlerin antik çağlarda geliştirdiği ve uyguladığı bir yönetim şekli olmasına rağmen Rusların önceki asırda Bolşevik Devrimi ile komünistleşmeleri yüzünden ıskaladığı bir yönetim şekli. Ancak, komünizmin yıkılmasından sonra, otuz yıl kadar önce yeniden tanıştılar demokrasi ile.
*
Bizde ise durum daha farklı, demokrasi ilk olarak 1870’li yıllarda konuşmalarda yer almaya başlıyor Osmanlı zamanında. Bazı demokrasi denemeleri yapılıyor ancak hanedan ve saltanattan beslenen yancı zümrelerin engellenmesine takılıyor demokrasi denemelerimiz. Bu tipler demokrasiye karşı durdukları kadar son haçlı işgaline karşı dursalardı Osmanlı yıkılmazdı gibime geliyor. Algı, akıl ve zihin yönünden mideleri kadar gelişmemiş kişiler bunu fark edemiyor tabi.
*
Sonuçta işgale karşı verilen Kurtuluş Savaşını kazanan milli mücadele ekibi yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetim şeklini halkın egemenliği üzerine kuruyor ve iki defa çok partili demokrasiye geçmeyi deniyorlar. Ancak Osmanlı zamanından kalan yancı zümreler ile işgalden vazgeçmek zorunda kalan kindar düşman beslemelerinin sabotajları yüzünden demokrasiye geçiş ikinci dünya savaşı sonuna kalıyor. O da bir başka yanlış üzerine kuruluyor ayrı mesele. 
*
Demokrasiye geçiş çabamızda karşılaşılan sorunlar, seçmenin algı ve zihin yönünden gelişmesinin önemini ortaya çıkarıyor. Demokrat olmayı “demir kırat” olarak anlayandan tutun da demokrasi yerine “duakrasi” hatta “rüyakrasi” getirmeye çalışan cambazlara, “demokrasi İslam’a karşıdır” gibi yalanları yayan sözde hocalara kananlara kadar çok örnek var elimizde.
*
Anlamak için anlama kapasitesini geliştirmeye çalışmak yerine, kanmak ile yetinen kişilere oy kullanma hakkı verilmesinin sonuçlarını tüm millet çekiyor. Bu durum, taaa 2350 yıl önce Platon tarafından yapılan bir uyarıyı hatırlatıyor: Demokrasinin esası, halkın egemenliğidir ancak halkın kendisini yönetecek kişileri doğru seçebilmesi için, olgun ve iyi eğitim almış olması gerekir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Demokrasi, bir eğitim (liyakat) işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse, seçilenler (kifayetsiz muhterisler) demagoji yaparak oligarşiye geçebilir bunun sonu da diktatörlüktür… demiş Platon milattan 350 yıl önce. Şahit olduğumuz kadarı ile demokrasi katili demagogların en çok sömürdüğü duygular kişilerin dini duyguları ile askeri duygularıdır. Biz hala bunu bile anlamamış ve anlatamamış durumdayken demokrasinin neresinde olabiliriz?
*
Şu anda bizi yönetenler, yirmi yıl önce seçimle iktidara geldikleri halde, seçimi kaybederlerse iktidarı devretmeyecekleri gibi, iç savaş çıkabileceği gibi konuşmalar yapacak kadar zihinsel dengesizlik yaşayan meczuplara söz düşürüyorlar. Aslında bunların cezalandırılması ve tedavi edilmesi gerekmiyor mu? Anlamayacak ne var?
*
Sayın Erdoğan yirmi yıl önce “atanmışlar seçilmişlerin üzerinde olamaz” diyordu. Bu sözleri ile bizim gibi, yanlışları fark ettiyse düzeltecektir umuduna kapılanların desteğini alarak iktidara geldi… Askerin atadığı kadroları siyasetin altına aldı. Ancak siyaseti de milletin seçtiği milletvekillerini, hatta TBMM’ni bile kendi atadığı seçilmemiş bakanların altına düşürdü! Bu nasıl bir çelişkidir? Böyle bir yanlışlık yanlışlıkla yapılabilir mi? Milletimizin bunları sorması ve cevap istemesi için daha nasıl belalar ile karşılaşması gerekir?
*
Demokrasi dediğin, seçmenin hesap sorma hakkı ile seçilenin hesap verme sorumluluğu üzerine kuruludur. Adalet ve siyaset bunu güvence altına almıyorsa suç işliyor demektir ve bu suç demokrasinin kusuru değildir. Sistem, kandıranların ve kandırılmış olanların düzeni bozmasını önlemek için çalışmalıdır!
*
Bunu sağlamanın yolu da “milletvekili adaylarının parti başkanı tarafından değil, parti üyeleri tarafından seçilmesi” ile “atanmışların seçilmişler üzerinde olamayacağının” anlaşılmasından geçer. Anlayanlara selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi