Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Yeni Türkiye Müfredatı

Günlerden veri milletin konuştuğu konulara bakar mısınız? Milletin gündemi bu mu olmalı sizce? Milletin gündemi bu mu sizce yoksa birileri gündemi kendi işine geldiği gibi mi yönlendiriyor? Eğer bunu yapıyorsa bilin ki milletin zihnini ve algısını kontrol altına almış demektir birileri.

*

Çünkü zamanında yeterince anlatılmayan sözler, zihinlere oturmadan konuşulan kavramlar milleti bu hale getirdi bence. Örneğin ahlak diyelim, bence kişinin ahlak seviyesi aklını kullanma seviyesi ile doğru orantılıdır. Bu oran kişiden topluma, oradan halka, millete, ümmete geçer. Peki, aklını kullanma seciyesi neye bağlı, bence çok şeye ama bunların en önemlisi eğitim, müfredat. Bunu ne zaman düşünsem aklıma Güney Kore örneği geliyor.

*

Güney Kore’ye seyahatimde, yıllardan beri zihnimde oluşan sorulara yanıt bulmuştum. Kore, komünist ve kapitalist blok arasındaki çekişmenin etkisi ile 1948 yılında resmen Güney ve Kuzey olarak bölünmüş… O zamanki SSCB ile Çin’in desteğini alan Kuzey, 1950 yılında Güney’i işgale kalkışmış. Sonradan Türkiye’nin de katıldığı NATO’nun askeri yardımı ile Güney işgalden kurtulmuş.

*

Güney Kore, rahmetli babamdan dinlediğim Kore şehidi büyük amcamız Astsubay Necati Sandıkçı hikayeleri ile girdi zihnime. Daha sonra iktisat fakültesinde okuduğumuz dönemde Japonya’nın ardından yakaladığı hızlı gelişme ivmesi ile dikkatimi çekmeye devam etti. 1960 yılında kişi başına düşen 80 dolarlık gelir ile neredeyse beşte birimiz seviyesinde fakir olan Güney Kore, günümüzde bizden neredeyse 3 kat daha zengin olmayı başardı. Bu kalkınma hızına Güney Kore mucizesi deniyor. Hem sanayileşme hem de ihracata dayalı kalkınma yöntemi ile Türkiye’nin kalkınmak için örnek alabileceği ülkelerden biri.
*

Güney Kore de bizim gibi askeri darbe tecrübesi yaşamış. 1961 yılında yönetime el koyan General Park-Chung Hee bir diktatör. Sanayi, teknoloji ve altyapı yatırımlarını destekleyerek, yerli fabrikalar kurarak Güney Kore mucizesinin tohumlarını atmış. Bu tohumları besleyen en önemli güç ise “darbeci” Generalin çocukları bilime, fenne ve mesleki eğitime yönlendiren eğitim politikaları ile ihracattan kazanılan dövizi, sanayinin geliştirilmesi için makine ve hammadde ithalatında kullanmak gerektiğini, lüks tüketim mallarına döviz ödemenin vatan hainliği olduğu bilincini veren eğitim anlayışı.

*

General Park’ın uçuk bulunan hedefleri için uygulamaya koyduğu politikalar 1974-79 yılları arasında sonuç vermeye başlamış. Hayal gibi görünen kişi başına 1000 dolar gelir hedefine öngörülen 1980 yılından önce ulaşılmış. Günümüzde 35 bin ABD doları civarında. İhracat artışındaki başarı daha da hızlı, 1970’lerin başında 1.5 milyar dolar civarında ihracat yapan Güney Kore 1980’e gelmeden 15 milyar dolar sınırını aşmış... 2018 yılında 600 milyar doları aşan ihracatı ile dünya 5incisi olmuş.

*
Peki, böyle bir başarı nasıl sağlanmış? Bu başarının birçok yönü olmakla birlikte, başarıyı getiren tohum olarak Güney Kore çocuklarını bilime, fenne yönlendiren eğitim politikalarına dikkat çekmek istiyorum; Darbeci diktatör(!) General Park, sanayi hamlesi için ihtiyaç duyacağı beyin gücünün matematik ve fen bilen gençlerde olduğunu düşünerek ilk ve orta öğretimde bu derslerin artırılmasını emrediyor. Matematik ve fen bilimlerini öğrenen çocuklar üniversiteye devam ederken, öğrenemeyen çocukları kısa yoldan sanayinin ihtiyaç duyduğu melek alanlarına yetiştiriliyor. Çok değil, 2 nesil sonra Güney Koreliler fasoncu olarak çalıştıkları yabancı sermayeli fabrikalarda, mühendis ve yönetici olmaya başlıyorlar. 2000’li yıllar başladığında ise iyi bir matematik ve fen eğitimi almış olan üniversite mezunu yeni nesil kendi teknolojisini üretebilecek, dünya devleri ile rekabet edebilecek bilgi birikimi, öz güven ve cesarete sahip bireyler olarak ortaya çıkıyor.

*

Matematik deyip geçmeyin ve bu dersi dört işlem ile sınırlı tutmayın. Matematiğin önemini anlamak için “matematik bilmeyen toplumlarda adalet gelişmiyor” sözünü anlamaya çalışın. Adalet olmayan ülkede kalkınma olur mu? Olmaz! Matematik öğrenmenin adalet ile birlikte kalkınmaya etkisini anlamak isterseniz bazı ülkelerdeki çocukların matematik ve fen bilimlerindeki başarı oranlarına bir göz atalım: Singapur yüzde 40, Japonya yüzde 30, Güney Kore yüzde 28, Polonya yüzde 17, (OECD ortalaması yüzde 11,7), Türkiye yüzde 5,9…

*

Önümüzde böyle başarı örnekleri varken, 21. yüzyıl şartlarında rekabet edecek çocuklarımıza layık gördüğümüz eğitim sistemini gözden geçirmemiz gerekmez mi sizce? Beyin gücü geliştiren bireyler yetiştirmek yerine bilek gücü ile övünen, aklını kullanma seviyesinde sorun yaşadığı için kula kulluk etmekten kurtulamayan biroy değerinde tipler yetiştirmek kime hizmet eder sizce? Artık rekabet aklını hafıza ile kullananlar ile aklını zeka ile kullananlar arasında. Hangi kafa kazanır dünyada, kanarak inananlar mı, anlamaya çalışarak öğrenenler mi? İşin aslını arayarak, ahlak seviyesini, aklını kullanma seviyesi ile birlikte yükseltmeye çalışanlara selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi