Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Stuttgart’tan Selamlar

Stuttgart’a gelmek her seferinde biraz nostaljik olur benim için. İlk geldiğimde, 34 yıl önce taksi olarak kullanılan otomobillerin son model Mercedesler olduğunu görmek beni çok şaşırtmıştı. Bizde taksinin en iyisi Fiat lisanslı Tofaş’ın Şahin modeli idi o zamanlar. Mercedes patron arabası, onu da her patronum diyen adam alıp, binemez. Aramızdaki farkın Tofaş ile Mercedes kadar açık olduğunu görmüştüm.

*

Sonradan birileri çıktı Almanya bizi kıskanıyor filan dedi, her fırsatta bu konuyu açarım Almanlar ile konuşurken, hepsi de de tabi Türkiye’yi kıskanıyoruz, sizdeki güneş bizde yok sizdeki lezzetli yemekler bizde yok derler.

*

Evet doğru. Doğru ama önemli olan doğru bilgiler ile bile milletimizi yanlış yollara saptıranların çarpıtmalarına kanmamak. Çünkü kandıranlar utanmaz, işin sonunda kananlar utanır tabi utanacak kadar bilinci varsa. Bence utanmak istemeyen kişi, duyduğu, okuduğu, gördüğü bir şeyi başkasına aktarmadan önce doğruluğunu araştırmalı ve işin aslını aramayı öğrenmeli.

*

Sonraki seyahatlerimde, ilk defa hızlı trene Almanya’da binmiştim sanırım 1994 yılı idi.. Bizim kara diye bildiğimiz tren burada beyaz olmuştu... Üstelik 250 km hız yapıyordu. Şimdi bizde de var hızlı trenler. Nereden nereye… Şükür bin kere!

*

Almanya’ya ilk gelişimde buradan makine ithalatı yapmaya çalışıyorduk, hem de kullanılmış makine. Bunları tamir edip, yenileyip satmaya veya ihraç etmeye çalışıyorduk… Eski makineleri tamir ederken yenisini yapmayı öğrendik. Şimdi Almanya’ya makine ihraç etmek için geliyoruz ve dahi dünyanın dört bir köşesine makine ihracatı yapıyoruz. Şükür bin kere!

*

Almanya dünyanın en çok ihracat yapan ülkeleri arasında ilk sıralarda olmaya devam ediyor. Bizim de ihracatımız on kattan fazla arttı ancak rakamlara rasyonel bakınca; ihracatımız bu kadar artarken, ihracatın ithalatı karşılama oranında böyle bir artış olmadığı görülüyor. Yani iyi büyümüşüz ama gelişme ve kalkınma sınırlı kalmış. Çünkü teknoloji geliştirmede yetersiz kalmışız. Çünkü eğitimi ve imalat-sanayi sektörünü yeterince geliştirememişiz. Bu alanlarda doğru politikalar uygulayamamışız. Sermayeyi tabana yayamamışız. Üreticiyi, girişimciyi banka tekelinden kurtaramamışız. Yerli malı bilincini oluşturamamış ve yokluğunda ekonomik krizler çıkan dövizin, yabancı marka hevesi ile yurt dışına kaçmasını azaltamamışız. Nasıl yapacağız ki? Henüz millet olmak ile ümmet olmak arasındaki farkı anlayamamış, anlatamamışız. Irkçılık ile arasındaki farkı anlamadığımız için kendi milliyetçiliğimizden kaçarken, başka milletlerin ırkçılığının hizmetine girdiğimizi görememişiz! Yani uyanamamışız hala!

*

Otuz yıl önce bir şey daha fark etmiştim, Almanlar sabah çok erken gidiyor işe, özellikle fabrikalarda mesai sabahın köründe başlıyor erkenden uyanıyorlar. Almanlar beş yüz yıl önce uyanmış aslında! Gördüğüm kadarı ile ABD’sinden Japonya’sına gelişmiş ülkeler ve gelişmeye çalışan ülkeler güneş doğmadan açıyor fabrikaları. Biz ise güneş üzerimize doğduktan sonra gidiyoruz işe. Belli ki uyumayı seviyoruz…

*

Öyleyse uyuyalım, uyuyarak da kalkınabiliriz diye yazmıştım o zamanlar… Sabah gün doğmadan uyanacak ve çalışmaya saat 6’da başlayacak şekilde erkenden uyuyalım, TV bağımlısı olmayalım! Uyanmaya pek hevesli değiliz ya, belki uyuyarak kalkınabiliriz... Gelişmiş ülkeler niçin bu kadar erken uyuyor ve niçin gün doğmadan işe gidiyor? Ne dersiniz? Sormayalım mı?

*

Erkenden uyursak belki Almanların bizi niçin kıskandığını da görürüz rüyamızda. Belki de Avrupa’da yaşayan 4-5 milyon Türk niçin Türkiye’ye dönmüyor diye sorarız uyanınca. Hatta Filistin’de katliam yapan İsrailin, bu vahşeti neye güvenerek devam ettirdiğini de sorarız!... Ne dersiniz, sormayalım mı? Stuttgart’tan selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi