Yılmaz Sandıkcı
Müslüman Nerede Yanlış Yapıyor?
Beşer, sınırları olmayan bir mahlukat! Sınırlarını kendi vicdanı ile belirleyemeyen mahlukata polis de yetmez, hapis de... Ancak eşref-i mahlukat öyle değil. Şeref sahibi insan seviyesine çıkan beşer türü ahlak ile ve din ile kendi sınırlarını, vicdanına öyle bir işler ki, bu tür insanlar içinde yaşadıkları toplumların huzurlu olmasına katkı yaparak, gelişmenin de önünü açarlar.
*
Ancak öyle beşer de vardır ki, sadece görüntüde insandır. Bunlar kendi sınırlarını belirleyecek kadar gelişmiş bir vicdana sahip olmadıkları için başkalara sınırlar koymaya kalkışırlar. Bunu yaparken yaşamı kısıtlarlar, huzuru bozarlar, gelişmeyi engeller ve gelenekçilik maskesi altında gericiliği beslerler. Yaptıkları yanlışı savunmak için vicdansız bir şekilde dini kullanırlar. Dinin arkasına saklanarak yanlışlarını doğru gibi dayatmakta zalimleşirler.
*
Yaşamı düzenlemek ve beşeri insan seviyesine yükseltmek için gelen dinimizi, ölüm için kullanmaya başlar bu zalimler. Fark eden çıkmazsa, böyle devam eder gider ve sonraki nesiller de biz atalarımızdan böyle gördük diyerek yanlışı, zalimi din adına savunurlar.
*
Zalimler yüzünden konuşulamayan o kadar çok yanlış var ki doğru zannedilen! Hangisinden başlarsak başlayalım mutlaka diğer yanlışlar önünü kesecektir gerçek müslümanların.
*
İşte Müslümanların yaptığı en önemli yanlışlardan birisi de burada başlar. Bu ilk yanlış tebliğ ve cihat görevlerinin sırasını karıştırmak. Sözcükler küçüktür ama büyük manalar taşır derim ya, bir işte mana kadar işin sıralaması da önemlidir. Şöyle ki, müslümanlar, tebliğ yöntemi ile beşerin kalplerini fethederek İslam’a ısındırmak yerine, adına cihat diyerek kılıç zoruyla ülkeler alıp, kişileri müslümanlaştırmaya çalışma kolaylığına kaçmıştır. Sonuç olarak da kendi düşmanlarını içinde besleyen bir çukura düşmüştür müslümanlar.
*
Müslümanların kılıç zoru ile fethettikleri şu iki ülkenin İslam aleyhine doğurduğu sonuçları görenler, ne demek istediğimizi anlayacaktır; 1- İsrail, 2-İran.
*
Bu iki ülkenin ortak özelliği kendilerine ait dinlerinin ve köklü bir tarihi geleneklerinin olmasıdır. Dönemin şartlarında, çoğalan müslümanların gücüne karşı direnemeyen ve kılıç korkusu ile müslüman olan veya müslüman olmuş görünenlerin zaman içinde İslam aleyhine özellikle de içeriden yaptıkları eylemler ve örgütlenmeler, günümüzde bile hala açıktan veya kapalı devam etmektedir.
*
Fetihler kılıç ile topraklar üzerinde değil de tebliğ ile kalplerde olsaydı böyle olur muydu?
*
Örneğin, peygamber (sav) efendimizin vefatından hemen sonra gerçekleşen İsrail fethinde, ölüm korkusu ile İslam’ı kabul etmiş görünen hahamların İslam inancına karıştırdığı bidat, hurafe ve israiliyatın ne kadar farkındayız? Herkes farkındayım der ama tutup birini çeksen, din elden gidiyor diye bağıranlardan kurtulamazsın.
*
Aynı şekilde, İran fethinde, ölüm korkusu ile İslam’ı kabul etmiş görünen mecusi, zerdüştlerin İslam alemine verdiği zararın ne kadar farkındayız? Müslümanları ikiye bölen ve kalanına en çok düşmanlık besleyen Şia mezhebi bu yanlışın eseri değil midir?
*
Bunlara bir de Hindistan'ı ekleyin; Binlerce yıllık Hinduizm geleneğine rağmen müslüman olmuş gibi görünmek zorunda kalan Hint gurularının, İslam inancına karıştırdığı Hindu geleneklerinin ne kadar farkındayız? Herkes farkındayız der ama tutup birini çeksen, din elden gidiyor bağıranlardan kurtulamazsın.
*
Bunların kurdukları ve kurdurdukları cemaat ve tarikatların gerek ekonomide gerek siyasette neler yaptıklarının ne kadar farkına varabiliyoruz?
*
Bunları ortaya çıkarıp, engellemekle görevli olan Diyanet İşleri Başkanlığımız ne yapıyor? Siyasetin kendisine sunduğu imkanlar ile protokolde yükselmenin, bol keseli bütçenin verdiği keyf ile İslam dinini birilerinin siyasi emellerine alet edilmesine alet oluyor.. Yakışıyor mu?
*
Sonra kalkıp, deizm ve ateizm gibi sapkın akımların gençlerimiz arasında artmasını Kuran tercümelerine veya laik ve Kemalist eğitime bağlamak gibi yalanların yayılmasına göz yumuyor. Yakışıyor mu?
*
DİB din kardeşi Müslümanların mezhep düşmanı veya tarikat düşmanı olmasının önüne geçecek çalışmaları niçin yapmıyor?
*
DİB, şekli ve söyletinin yayılmasını önlemek ve dinin manasının anlaşılmasını sağlamak için "Kur’an-ı Kerim tercüme kuruluna" ve "Din İşleri Yüksek Kuruluna" bilim insanları atamayı niçin düşünemiyor.
*
Müslümanlar ilim ile bilim arasındaki farkı anlamak için niçin düşünmüyor? Düşünen müminlere Polonya’dan selam ve dua ile…