Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Kriz Ekonomisi

 

Rüzgar mevsime göre farklı eser değil mi? Bazen sıcak hava getirir, bazen soğuk hava, bazen romantik olur rüzgar bazen de ölümcül. Bir döngüdür ve böyle sürer gider. Bilenler bilir hangi mevsimde nasıl esecek, ne yönden esecek ve ona göre tedbirini alır. Ekonominin rüzgarları için de aynen mevsimsel rüzgarlarda olduğu gibi bir döngü, bir periyodik hareketten söz etmek mümkündür. Fakat sorun periyodları tespit etmek için henüz bir formülün olmamasıdır. Daha kötüsü, ekonomi rüzgarları bazı sermaye ve medya güçleri tarafından tetiklenebildiği gibi yönü de hedef gözeterek değiştirilebilir.

*
Tecrübeli kurtlar bilir, tehlikeli rüzgarlar fırsatları da getirir. Ama buradaki sorun da o tehlikede elini uzatıp fırsatı yakalama cesaretini gösterme konusunda ortaya çıkar. Zemin sağlam değilse, küçük bir hatada fırsat da gider, eldeki de. Bizim gibi henüz derinleşmemiş ekonomilerde iş dünyasında güç dengeleri oturmamıştır. Sermayeyi elinde tutan bankacılık sektörü hala patron ve medyanın imkanları ile de müşterilerini ezer bir konumda çalışıyor. Hava günlük güneşlikken verdiği kredileri, en ufak bir bulutlanmada geri çekme gücüne sahip. Bu gücünden aldığı “terör estirme” hakkı (!) ile kriz olmadığı yerde kriz yaratabiliyor. Batan batar, kalanlar bize çalışır mantığı ile yoluna devam ediyor.

*

Son zamanlarda yine bir kriz muhabbeti dönüyor piyasalarda. Krizi getiren rüzgarların aynı zamanda parayı da getiren rüzgarlar olabileceğini düşünüyorum. Aynen rüzgarın yağmur bulutlarını taşıdığı gibi, ekonomi rüzgarı da parayı bir bölgeden uçurup diğer bölgeye yığabiliyor. Siz hangi taraftaysanız ona göre adlandırıyorsunuz rüzgarı; kriz veya rahmet. Doğada rüzgarlar çoğu zaman bulutları da getirir beraberinde ve zemin uygunsa bulutlar yağmur bırakır. Yeşilin, ormanın olduğu zeminler daha çok yağmur alır, çorak topraklara nazaran. Tam burada şu soru geliyor aklıma, o yerler yağmur yağdığı için mi yeşil oluyor yoksa o yerler yeşil olduğu için mi bulutlar yağmur bırakıyor. Yağmurun yeterli olmadığı zamanlarda gölleri, yeraltı sularını kullanmış insan. Bunların yeterli olmadığı yerlerde yağmuru biriktirecek barajlar yapmış, kanallar döşemiş.

*

Ekonomide de vardır böyle göller ve barajlar. Bunları bankalara, finans kurumlarına benzetebiliriz ama kanallar yoktur. Kanalları ihtiyacı olan şirketler kurmak zorunda kalır. Bankalar az sayıda müşterisi için kanal açmaya çalışır, diğerleri ya bu imkanlardan faydalanamaz ya da aşırı bedeller ödeyerek, kazancını adaletsiz bir şekilde bankalar ile finans kurumları ile paylaşmak zorunda kalır.

*

Bankalar “haksız bir şekilde” krizlerden muaftır. Çünkü, gücü sayesinde tüm riski müşteriler üzerine yıkarak kendisini karlı bile çıkarabilir krizlerden. Bunu eleştiremeyiz tabiî ki, ekonomi bu; işine gelirse böyle, zorla vermedim ya krediyi der geçer.
*
Sözü getirmek istediğim yer şurası, tekrar etmekte yarar var; ekonomide katma değer üreten, istihdam sağlayan, gelecek vaat eden şirketleri bankacılık sektörünün eline, kucağına terk etmeyecek yöntemler geliştirilmeli. Projeleri hayata geçirecek “sulak” ortamlar hazırlanmalı. Sermaye ihtiyacı olan şirketlerin, bankacılık dışından da kaynak kullanabileceği ortamlar oluşturulmalı. Tasarrufunu bankalara yatırmayan insanların birikimini de değerlendireceği ortamlar oluşturulmalı. Bu sözümle İMKB gibi spekülasyona ve “köpük ekonomisine” hizmet eden, reel ekonomiye faydası olmayan menkul kıymetler borsalarını kastetmiyorum.
*
Yerel ölçekte firmaları ve “realist” projeleri finanse edecek, spekülasyona kapalı, risk içeren ama bireysel hırsları engelleyen tarzda, tasarruf ile projeyi “adil şartlarda” buluşturan yapılar oluşturulmalı. Yani bölgesel küçük barajlar yapılmalı. Yerel bazda kanallar döşenmeli. Bu sayede beklenen krizlerden en az zarar ile çıkarken, mevcut büyüme hızımızı da katlayarak artırabileceğimize, dahası, ekonomiye katılmayıp atıl kalan sermaye birikimini de verimli bir şekilde kullanma imkanları doğacağına inanıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi