Osman Nevres Yılmazlar
Gıdada Yerel Ağlar
Geçen yıl “Türkiye Çevre Platformu” ve “İç Anadolu Çevre Platformu”nun bilgilendirme ve birlikte değerlendirme toplantısında “Endüstriyel Gıda Sistemi ve Yerel Gıda Ağları” konulu eko söyleşi izlemiştim. Sunum Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ceyhan Temürcü tarafından yapıldı.
Tarımda kullanılan kimyasalların insan ve ekosistem üzerindeki olumsuz etkisini hepimiz biliyoruz. Gıdalarımızı temin ederken de beslenirken de tedirginiz. Güven eksikliğimiz var. İşte bu rahatsızlığımıza karşı neler yapabiliriz? Endüstriyel Gıda Sistemine alternatif olarak hangi arayışlar var. Hangi birliktelikler oluşuyor? Bu konularında bilgilendik. Tarım-gıda sisteminde artan sosyal, ekonomik ve ekolojik sorunlara karşı alternatif gıda ağları olarak da ifade edilen gıda hareketlerinin tüm dünyada hızla büyümekte olduğunu anladık.
Gıdamız giderek daha da küreselleşiyor. Endüstriyel gıda sistemi tüm Dünya’da egemenlik kurmuş durumda. Bu modelin sağladığı verim artışı; biyo çeşitlilik kaybına, doğal kaynak tüketimine, çiftçilerin tarım sektöründen uzaklaşmasına, fiyatlarda dalgalanmaya yol açmaktadır.
“Şirketleşmiş Gıda Rejimi” gıda güvenliğinin “ulus devletten dünya pazarına kaymasına” yol açtı. Dünya nüfusunun önemli bölümü yokluk içinde ve yetersiz besleniyorken, diğer bir bölümünde aşırı kiloluluk ve obezitenin artıyor olması; Dünya’da herkes için gıda ve beslenme güvenliğinin sağlanamadığını göstermektedir. Bu nedenle Gıda güvensizliğinin küçümsenecek bir konu olmadığını bu sunumdan anladık.
Ceyhan Temürcü özetle: “Endüstriyel tarımda kalıntı bırakan kimyasallar ve fenni gübre kullanımı nedeniyle dışa bağımlılığı artırmakta ve topraktaki canlılığı yok etmektedir. Toprak, su, hava kirliliğine neden olmakta, Yoğun enerji kullanımı, yoğun su kullanımı yanında doğanın ve insanın sömürüsünü de beraberinde getirmektedir. Endüstriyel tarımda; gıdanın dünyanın bir ucundan diğer ucuna ulaştırılması büyük ulaşım ve lojistik ağı beraberinde getirmekte çiftçiden sofraya gelene dek çokça el değişikliğine uğramakta çokça alınan komisyonlar nedeniyle fiyat uçurumları oluşmaktadır. Tüm bunlar sürdürülebilir değildir.
Yerel gıda ağlarını önceleyen organik ve doğal üretim süreçlerinde ata tohum kullanımı nedeniyle tohumda üretici kendi kendine yetebilmektedir. Bu aynı zamanda biyo çeşitliliği koruduğu için gıdanın her zaman var olma güvencesini sağlamaktadır. Ekolojiye ve diğer canlılara saygılı üretim yapılmaktadır. Zehir ve kalıntı bırakan ilaç ve gübre kullanımı olmadığı için topraktaki canlılık sürmektedir. Enerji ve su kaynaklarının kullanımı çok az olmaktadır. Genel olarak çok yakındaki yerel pazarda, son dönemde direk tarlada veya internet üzerinde gıda toplulukları ve gıda ağları üzerinden satış yapılabilmektedir. Bu tarla ile sofra arasındaki kısa yol aşırı fiyat farkını ortadan kaldırmaktadır. Kısa lojistik küresel ısınmanın da önüne geçmektedir. Organik tarımdaki pahalı sertifikasyonun önüne geçilmeli, organik üretim yapan üretici devlet tarafından sürekli desteklenmelidir.
Belediyelerin görevleri arasında üretici pazarları kurmak da var. Bir an önce katılımcı güvence sistemi ve organik üretici pazarları kurulmalıdır” dedi.
Eğer üretmiyor ve tüketen tarafındaysak neler yapabiliriz? Benim aklıma gelen: Ekolojik üretim yapan çiftçiyi desteklemeliyiz. Sağlıklı ve iyi yemeğin zevkini alarak topluma ve çevreye olan sorumlulukla hareket etmeliyiz. Yok olan yemek kültürümüze sahip çıkmalıyız. Ayaküstü gelişigüzel beslenme tarzına karşı durmalı, yerel geleneklerin yok oluşuna seyirci kalmamalıyız.
Hoşça kalın.