Yılmaz Sandıkcı
Doğrular Mı Gerçekler Mi?
Kişiler bulunduğu mevki ve makama göre, aldığı eğitime ve aklını kullanma seviyesine göre olayları, davranışları, sözleri farklı anlayabilir. Öyle ki, baktığınız açıya bağlı olarak aynı kişi vatansever de görünebilir vatan haini de. Ama resmi bütün olarak görebiliyor ve olaylar arasındaki bağlantıları beyninizdeki kıvrımlara doğru yerleştirebiliyorsanız doğruya biraz daha yaklaşabilirsiniz.
*
İyi de doğruya ulaşmak kendi başına yeterli midir? Bence değildir! Zira herkes kendi bakış açısı ile kendi doğrusunu oluşturmuş başkalarının doğrularına yan gözle bakar olmuş olabilir… Olabilir değil öyle maalesef. Öyle olmasa bunca anlamsız kavga, çekişme, çatışma nereden çıkacaktı.
*
Dünya Müslümanları olarak bir Allah’a, bir Kitaba ve bir Peygambere inanıyoruz ama aramızdaki farklı bakış ve anlayışlardan kaynaklı sorunlar yüzünden bazıları arasındaki kin ve nefret düşmandan beklenmeyecek vahşeti içeriyor.
*
Peki, nerede yanlış yapıyoruz?
*
Bazıları, anlayabildiği doğrulara göre bir yol tutmuş onu takip ediyor. O yola çağırdığı kişilere liderlik ediyor. Öyle ki, kendi yolundaki dikenlerini görmüyor ama başkasının yolundaki güllerin dikenini eleştiriyor… Kendisi düz yolda yürüyemiyor ama başkası ağzıyla kuş tutsa görmezden geliyor hatta küçümsüyor.
*
Bazıları, anlamadığı şeyleri anlamak için anlayış kapasitesini geliştirmeye çalışmak yerine, reddediyor. Veya anlamadığı kişileri anlamak için anlayış kapasitesini geliştirmeye çalışmak yerine, dışlıyor, tekfir ediyor ve düşmanlaştırıyor. Ancak bunlar aklının ve anlayış seviyesini aşan makamlara gelebiliyor.
*
Bence yanlışlar da burada kemikleşiyor! Beşer türü, inandığı doğruları sorgulamak ve doğru zannettiği yanlışları elemek yerine, başkalarının doğrularını kırma çabasına tam da bu aşamada başlıyor.
*
Doğu toplumlarındaki anlaşmanın, anlayışın, müzakerenin, toleransın ve işbirliğinin bittiği yer de tam burası oluyor ki, düşman karargâhını işte buraya kuruyor. Doğu toplumlarında yetişen kişiler saplandığı “doğru kavgasında” o kadar boğuluyor ki, “gerçek nedir” onu aramaktan vazgeçiyor… Bu acizliğini örtbas etmek ve kendi doğrusunu dayatmak için de tehdit edici, gürültücü, kin ve nefret ürünü yöntemlere kayıyor…
*
Bu yöntemler gerçeklerin üzerini daha da örtüyor. Bu anlattıklarımı sadece kişiler boyutunda almayın, aile, toplum, cemaat, tarikat, futbol takımı, siyasal parti hatta devletler boyutunda da durumun farklı olmadığını göreceksiniz.
*
Sorunun kaynağına inebilenler, inandığımız doğruları beynimize doğru yerleştiremiyor olmamızı görüyor bence. Allah’ın verdiği aklı bizzat kullanmak yerine, başkalarının doğrularına hizmet için kiraya verenler, gerçeği bulmamızı ve anlamamızı engelleyen en önemli sebeptir.
*
Konya’nın yetiştirdiği değerli Makine Mühendislerinden merhum Naim Göncü ağabey şöyle derdi, hayatta 4 şeye inancım tamdır, onlar asla yalan söylemezler;
1-Allah
2-Kur’an-ı Kerim
3-Hz Muhammed (sav)
4-Matematik!...
Kulağımda küpedir bu söz.
*
Dördüncü, aslında ilk üçe olan inancımızı netleştiren, doğrulayan ve bizi gerçeği ararken yanlıştan koruyan Allah’ın yaratığı mucize bir sistemdir. Ancak buradaki matematik, dört işlem ile sınırlı bakkal matematiği değildir elbette… Aklını kullananlar için doğruyu sadece bir tane olarak tanımlayan ve bu tekliğin de onun bunun bakış açısı ile eğilip bükülmeyen “gerçek” olduğunu bize öğreten şeydir matematik.
*
Boş verin matematiği, Allah’ın verdiği akıl ile gerçeklere ulaşmak yerine doğruları vuruşturmayı marifet sayan, aklını kullanmaya üşenen kişilerin çoğunlukta olduğu bir dönemdeyiz…
*
Doğaya bakınız, avcı hayvanların otçul olanlar üzerinde hâkim olduğu gibi, matematikçi milletlerin de teknoloji üreterek, diğer milletleri yönettiğini görürüz. Bu duru sünnetullahın ta kendisi değil midir? Doğaya bir daha bakınız, yavrularına eğitim veren hayvan türü avcı hayvanlardır. Otçul, av olan hayvanlar yavrularına eğitim vermezler.
*
Bu açıdan bakınca “matematik bilmeyen toplumlarda adalet gelişmez” tespiti de adaletullahın bir parçası olarak görünmüyor mu?
*
Böyle soruların cevabını, birilerinin doğruları için kavga etmek yerine “kişisel doğrulardan evrensel gerçeklere ulaşma seviyesine çıkan çaba” ile bulabiliriz bence… Hem de nefret üretmeye gerek kalmadan, kin gütmeden… Selam ve dua ile…