
Yılmaz Sandıkcı
Asgari Müşterek
Köye her gittiğimde, söz döner dolaşır eski günlere gelir. Hadi bizler neyse de bizden önceki kuşaklar da hep eski günlerin özlemi ile konuşur. Öyle ki, elektriğin, motorun, paranın olmadığı günler. Bizim eski günlerimizde bunların hepsi vardı. Kuşak fark etmeksizin hepimiz de eski günleri özlüyoruz. İyi de nesini özlüyoruz? Sanırım geçmişteki hoşgörü ve anlayış dolu insan ilişkilerini özlüyoruz.
*
Günümüzde değişen şartların etkisi ile artan hoşgörüsüz ve anlayışsız insanlar bize geçmişi daha fazla özletiyor belki. Geçmişte de hoşgörüsüz ve anlayışsız insanlar vardı elbette, ama onlar hatırlanmıyor bile… Ama yine de özlem ile olacak iş değil yaşam. Peki, ne yapmak gerekiyor? Başkaları bu sorunları nasıl aşıyor, örnek alacak bir model var mı sizce?
*
Bunları düşünürken, merhum Özal zamanında “tartışmalı konularda uzlaşı ile varılan görüş birliği içinde hareket etmek” anlamında dilimize giren “konsensüs” kavramını hatırlıyorum. Konsensüs - oydaşma, toplumsal ayrışma ve kavgaları yok ederek enerjimizi daha yararlı ve geliştirici işlere yönlendirme gücü sağlar bize. Ancak oydaşmayı başarmak için uzlaşmayı öğrenmeliyiz önce.
*
Uzlaşma becerisi, kişisel gelişim yanında medenileşmenin de bir sonucudur aslında. Yani ilkel bencillikten çıkıp, başkalarının ihtiyaçlarını, duygu ve düşüncelerini, üzüntü ve acılarını anlamayı yani empati - duygudaşlık kurmayı gerektirir. Bu seviyeye gelince hoşgörülü olmayı, toleranslı olmayı da öğrenmeyi gerektiriyor. Çok övündüğümüz ecdadımız gibi. Ancak övünmek yetmiyor, atalarımızı örnek alırken yanlışlarından ders almayı da bilmek gerekiyor.
*
Bunlar kolay değil tabi, uzun bir süreç aslında… Beşer türü seviyesindeki kişinin, eşref-i mahlûkat seviyesinde insan olma yolcuğuna çıkmasını gerektiriyor.
*
İyi de bu yolculuk nasıl yapılır, sonuca başarıyla nasıl ulaşılır? Kişinin uzlaşma becerisi geliştirmesi, hoşgörülü, anlayışlı, tolerans sahibi insan seviyesine çıkması için atılacak ilk adım bence, yolculuğu paylaştığımız kişiler ile asgari müştereklerimizi bulmayı, asgari müştereklerde buluşmayı öğrenmektir.
*
Asgari müştereklerimizde buluşmak zihinsel bir gelişim gerektirmesi yanında ilkel bencillikten ve hayvanî egonun kölesi olmaktan kurtulmayı da gerektirir. Bu gelişim kişinin (eşrefi-i mahlukat seviyesinde) insan olmaya giden zorlu yolculuğu tamamlamaya çalışması demektir... Kolay değildir, birey olmak demektir... Emek ister, çaba ister. Sağlıklı iletişim becerisi, kavga çıkarmadan tartışabilme becerisi, bölüşme ile paylaşma arasındaki farkı anlayacak kadar düşünme becerisi, işbirliği yapma becerisi gerektirir... Bu beceriler bilek gücü ile övünmek yerine beyin gücü üretmeyi öğretir.
*
İlkel, bencillikten kurtulacak şekilde bütünün, toplumun, halkın, milletin menfaati için kendi egoist menfaatinden vazgeçebilecek kadar kişisel gelişim demektir...
*
Öte yandan "taraf olmayan bertaraf olur" kolaycılığı ile kim haklı kim haksız bakmadan bir tarafı tutan kişiler, insan olma yolculuğuna bile gerek duymazlar, ya da o yolculukta kaybolduğunu bile fark etmeyen beşer türü kalabalığına katılılar... Birey olarak gelişemez, “biroy” değerinde kalmaktan da rahatsızlık duymazlar. Tarafı olduğu kalabalığa güvenmekle yetinir ve bilek gücü ile övünür bunlar; kişisel gelişme gereği duymadıkları için beyin gücü üretenlerin kölesi, maşası olurlar. Çünkü insan olma yolculuğunun gerektirdiği emek ve çabayı harcamazlar... Bencil, küçük menfaatleri için büyük menfaatleri baltalamaktan utanmaz, miskinlik içinde yandaş olurlar... Yandaşlık ederken bağımlı birer parazit gibi yaşadıkları için özgürlük, bağımsızlık sözcüklerini unuturlar, anlamazlar. Hatta bu düşüncesinden bile rahatsız olurlar.
*
Ne dersiniz, yandaşlık etmekten daha büyük zarar veren ne vardır insan olma yolculuğuna?
*
Bu soruyu cevaplayacak kadar düşünemeyenler insan olmadan Müslüman olunacağını zannetme hastalığına tutuluyorlar ve Müslüman kılığından İslam düşmanlarına hizmet(!) ettiklerini fark etmiyorlar. Bunlar "haksızlık bizim tarafta ise ben bizim tarafta değilim" diyen müminleri bile anlamıyorlar... Bunlar işin aslını aramadan, sorgulamadan dinledikleri için; şekli, görüntüyü, söylentiyi, bidatı, hurafeyi din diye anlatanlara aldanarak bu dünyayı da ahireti de cehennem yapıyorlar... Yaptıklarının farkına da varamıyorlar.
*
Kendisi gibi düşünmeyen Müslümanları bile kâfir ilan ederek, kâfirlerden daha fazla Müslüman öldüren müslümanımsı tiplere aldanmamak için, Müslüman kılıklı hainlere hizmetçi olmamak için bunların farkına varmak gerekiyor… Farkına varma yolculuğuna başlamak için asgari müştereklerde buluşma adımını atmak gerekiyor…
*
Aldanmayı bırakıp, farkına varanlara selam ve dua ile...