Mehmet Ali Mızırak
Vergiden Kaçınma
Vergiyi kısaca, kamu hizmetlerini karşılamak amacıyla, kişilerden ve kuruluşlardan kanun yoluyla toplanan paralardır olarak tanımlayabiliriz.
Aslında Her dönemde vergiye direnç söz konusudur. Çünkü vergi demek, vergiyi ödeyecek olanın bakış ile, kazanç veya mal varlığının bir kısmının rızası dışında elinden alınmasıdır.
Vergi mevzuatının çok detaylı ve çeşitli olması, vergi oranlarının yüksek olması, dolaylı vergilerin dolaysız vergilere oranla fazla olması, vergi kaçıran rakip mükellefler karşısında rekabet şansının devam ettirilme gerekliliği, vergi denetiminin etkin olmaması, belge düzenine uyulmaması, daha az vergi verme çabası gibi nedenler mükellefleri vergi kaçırmaya ya da vergiden kaçınmaya yöneltmektedir.
Verginin ödenmemesi veya daha az ödenmesi yönündeki fiil ve davranışlar esas olarak üç şekilde kendini göstermektedir:
- Vergiden kaçınma
- Vergi kaçırma
- Vergi kaçakçılığı
Biz bugün bizi ilgilendiren Vergiden kaçınmanın bazı yollarına bakacağız.
Vergi mükelleflerinin borçları ve sorumlulukları kadar, vergi kanunlarından gelen hakları da bulunuyor. Bize göre; bu hakların en önemlisi, yasaların kendilerine tanıdığı avantajları “vergiden kaçınma” olarak kullanmalarıdır. Bu amaçla, mükelleflerin iyi bir “vergi planlaması” alışkanlığı edinmelerinin yanı sıra, uzman mali müşavir ve muhasebecilerden gerekli danışmanlığı alarak vergiden kaçınma ve vergi kaçırmayı birbirine karıştırmamaları ve olası haklarını kullanmaları gerekiyor. Hem gereksiz fazla vergi ödemesinler hem de hata yaparak veya bilerek vergi kaçakçılığına meyletmesinler. Önemli olan; vergiden kaçınmaya yönelirken vergi kaçırmaya bulaşmamaktır. Yani, bazı vergiden kaçınma hakları kullanırken bunun sınırlarını ve kurallarını çok iyi bilip hata yapmamak veya sınırları aşmamaktır. Daha da ötesi bazı avantajları da alışkanlığa dönüştürmemek önemlidir.
1.Vergiden Kaçınma Yolları
Vergiden kaçınma, vergi kanunlarına aykırı hareket etmeksizin bireylerin vergi mükellefiyetinden kurtulması ve Hazine’nin vergi kaybına uğraması olarak tanımlanabilir. Dikkat edileceği üzere vergiden kaçınma, mükellefin vergisel yükümlülüklerini kanunlara uygun bir şekilde azaltması durumunda mümkün olabiliyor. Bu nedenle vergiden kaçınma, yasal olarak herhangi bir suç oluşturmaz ve bundan dolayı vergi kanunlarında vergiden kaçınma ile ilgili cezalandırmayı hedefleyen hükümler bulunmaz.
Genel olarak mükellefler, vergi avantajlarından yararlanmak yoluyla vergiden kaçınabiliyor. Bu şekilde vergi yüklerini düşük tutmak ve sermaye birikimini arttırma amacıyla hareket eden mükellefler, vergi avantajlarından yararlanarak yasal yollarla vergiden kaçınabiliyor. Bazı vergiden kaçınma yollarını aşağıdaki gibidir
— Vergi kanunlarında düzenlenen istisna ve muafiyetlerden yararlanmak, kanunen kabul edilmeyen giderler ayrımını çok iyi yaparak indirilebilecek giderlerden doğru ve tam yaralanmak, yeniden değerleme avantajından yararlanmak.
— Azalan bakiyeler yöntemiyle amortisman uygulamasından yararlanmak, enflasyonist dönemlerde stok maliyetlerinin belirlenmesinde son giren ilk çıkar (LİFO) yöntemini uygulamak, maliyet çalışmalarında fire oranlarını doğru tespit ederek fire hakkını kullanmak.
— Vergiyi doğuran olayı, vergilemenin olmadığı alanlara yönlendirmek, ihracat veya İthalat işlemlerinde kârı vergisiz ülkede bırakmak, serbest bölge avantajlarından yararlanmak için buralarda faaliyet göstermek, yurtdışında imalat yaptırmak, yurtdışından yapılan mal ve hizmet tedarikini şirketin offshore merkezlerinde kurmuş olduğu grup şirketleri aracılığıyla yapmak.
— Nakit sermaye artışı yapan kurumlarda vergi avantajı hakkını kullanmak. Şirketlerin borç yerine öz kaynak kullanımını özendirmek, nakdi sermaye artışları veya yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden TCMB tarafından açıklanan ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın %50’sinin ilgili hesap dönemine ait kurumlar vergisi matrahından indirilmesine olanak sağlanmak.
Örneğin; A şirketinin 2016 Temmuz ayında 1.000.000 TL sermaye artırımı yaptığını kabul edelim. TCMB tarafından en son açıklanan ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranını ise yüzde 16 olarak alalım. Bu veriler doğrultusunda hesaplamamız aşağıdaki şekilde olacaktır.
Kurumlar Vergisi Matrahtan İndirilecek Tutar:
Nakden Artırılan Sermaye Tutarı x TCMB Faiz Oranı x Süre (Ay) x İndirim oranı olacaktır. Firmanın yararlanacağı yıllık indirim tutarını aşağıdaki şekilde hesaplanır.
1.000.000 x 0,16 x %50 = 80.000 TL
Söz konusu firmanın temmuz ayında sermaye artırımı yaptığını dikkate aldığımızda yukarıda yer alan yıllık tutarın kıst dönem hesaplaması aşağıdaki şekilde olacaktır.
(80.000/12 ay) x 6 ay = 40.000 TL. olup, bu tutarın kurumlar vergisi beyannamesine (olumlu) net etkisi ise, 40.000 x %20 = 8.000 TL olacaktır.
— İhracatçıların, yıllık ihracat tutarlarının binde beşi oranında götürü (belgesiz) gider yazma hakkını kullanmak. Yurtdışı satış faturası düzenlendiği halde, henüz gümrük çıkış işlemleri tamamlanmamış ihracat işlemlerini çıkış tarihine göre hasılat yazmak. Öte yandan, ihracatçı ve ithalatçılarda çok yaygın olan kur farkı hesapları çoğu zaman ihmal edilmeleri veya hatalı hesaplamaları neticesinde mükelleflerin aleyhine olabilecek fiktif kârlar oluşabiliyor. Aktif hesapların değerlemesi sonucu “kur geliri” olabileceği gibi, pasif hesapların değerlemesi sonucunda ise “kur gideri” oluşabiliyor.
— İnşaat imal eden kurumların, yıllara sari inşaat işlerinde elde ettikleri kazancın, işin tamamlanma süresine bağlı olarak sonraki yıllara aktarılarak vergi beyanında bulunmak. İnşaat tamamlanmadan (teslim yapılmadan) daire satış bedeli olarak alınan tutarları gelir yazmak yerine avans hesabında tutarak sonraki dönemlerde (dairenin tesliminde) gelir yazmak.
- İki yıldan fazla şirket aktifinde kalan gayrimenkul veya hisse senetlerinin satışında elde edilen kârların yüzde yetmiş beşi kurumlar vergisinden, “7061 sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 5 Aralık 2017 tarihli ve 30261 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu kanunun 89.maddesiyle, yazımızın da konusunu oluşturan Kurumlar Vergisi Kanunu 5/1-e maddesinde aşağıdaki değişiklik yapılmıştır:
“Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75 lik kısmı ile aynı süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazançların % 50 lik kısmı” şeklinde düzenlenmiş olup, KVK 5/1-e maddesinde uygulanan % 75 lik istisna oranı, 7061 sayılı kanunun 89.maddesi ile sadece taşınmaz kazancı istisna için %50 olarak değiştirilmekte, diğer değerler için uygulanacak % 75 lik istisna oranını değiştirmemektedir.
Satışın tamamı ise KDV’den istisnadır.
Örneğin: aktifte 1.000.000 TL değerinde kayıtlı fabrika binası 5.000.000 TL ye satılıyor. Bu satış sonucu 4.000.000 TL kurum kazancı çıkıyor. Sermaye yedeklerine atılacak bu kazancın yüzde yetmiş beşi olan 2.000.000 TL en geç beş yıl içerisinde sermayeye ilave edilmek koşuluyla kurumlar vergisinden istisna olup, kalan yüzde ellisi olan 2.000.000 TL kurumlar vergisine tabi oluyor. Bu durumda 880.000 TL yerine sadece 440.000 TL ödenerek, 440.000 TL kurumlar vergisi ise ödenmemiş oluyor.
- Spor kulüplerine yapılan sponsorluk harcamalarının, amatör spor dallarında tamamının, profesyonel spor dallarında ise yüzde 50’sinin vergi matrahından indirilmesine olanak sağlanmış bulunuluyor. Örneğin; profesyonel spor kulübüne sponsorluk yapan bir kurumlar vergisi mükellefi yaptığı 100 bin TL’lik ödemenin ancak yarısını vergi matrahından düşebilir. Bunun anlamı, (50.000 x 0,20=) 10 bin TL daha az vergi ödeyecek olup, kasasından çıkan paranın %10’unu geri almış sayılıyor. Aynı mükellef amatör spor kulübüne aynı miktarda ödemede bulunacak ise (100.000 x 0,20=) 20 bin TL daha az vergi ödeyerek, kasasından çıkan paranın %20’sini geri almış sayılıyor.
- Ticari bir alacağın çeşitli nedenlerle tahsili mümkün olmaz veya şüpheli hale gelmiş ise, dava açmak suretiyle hukuki takibat başlatılır. Hukuki takibatın başlatılması halinde, takibe uğrayan şüpheli alacak kadar şüpheli alacak karşılığı ayırmak suretiyle, tamamı tahsil edilinceye kadar giderleştirilmiş oluyor. İleride tahsil edilince tekrar gelir yazılıyor. Örneğin; 100.000 TL ticari alacağın şüpheli, hale gelmesi ve alacak davası açılması halinde, şüpheli hale gelen 100.000 TL nin tamamı şüpheli alacak karşılığı hesabına aktarılarak giderleştiriliyor. Bu durumda vergi matrahı 100.000 TL azalacağından bunun vergi yükü olan 20.000 TL davanın sürecine göre ertelenmiş oluyor.
- Finansman sıkıntısı çeken kurumların, aktiflerinde kayıtlı gayrimenkullerini “sat-kirala-geri al” yöntemi ile her hangi bir leasing şirketine satmaları sonrasında geri alınması sonucu doğan kazanç kurumlar vergisinden, satışın tamamı ise KDV’den istisnadır. Örneğin; şirketin aktifinde 1.000.000 TL değerinde kayıtlı bir fabrika binası, leasing şirketinin ekspertiz değeri 5.000.000 TL olarak değerlendiriliyor. Şirket, fabrika binasını 5.000.000 TL üzerinden leasing şirketine fatura ediyor ve bu tutar üzerinden kredi temin ediyor. İlgili satış sonucu oluşan 4.000.000 TL kurum kazancı kurumlar vergisi ve KDV den istisna olarak vergilendirilmiyor. Sözleşme (borcun bitimi) sonrası, leasing şirketinden geri alınacak fabrika binası bu kez, ilgili tarihteki değerleme üzerinden şirkete geri verilecek. İlgili gayrimenkulün değeri tekrar tespit edilecek olup, geri alma değerinin ise 8.000.000 TL olduğunu varsayalım. Bu durumda, geri dönüşümden oluşan 3.000.000 TL kazanç da yine kurumlar vergisi ve KDV den istisna olarak fabrika ilk sahibi olan firmaya geri devredilecek. Fabrika sahibi kurum ise, fabrika binasını 8.000.000 TL değerinde aktifine kaydetme hakkına sahip oluyor. Diğer bir ifadeyle, bu işlem başından sonuna kadar vergisiz bir teslime tabi olduğundan, oluşan 7.000.000 TL lik değer artışı da vergisiz oluyor.
- İmalatçı olmaları koşuluyla birleşen KOBİ’ler, birleşme sonrası elde ettikleri kazançlarının yüzde 75’i üç yıl süre ile kurumlar vergisinden istisnadır. Örneğin; tekstil imalatı faaliyetinde bulunan (A) ve (B) unvanlı iki KOBİ’ nin birleşmesi sonrası, kurum kazancının 1.500.000 TL olduğunu varsayalım. Bunun 500.000 TL si imalat dışındaki diğer faaliyetlerden elde edilmiş, kalan 1.000.000 TL si ise imalat faaliyetinde elde edilmiş olsun. 1.000.000 TL kazancın yüzde yetmiş beş’i olan 750.000 TL si üç yıl boyunca kurumlar vergisinden istisna oluyor. Bu durumda kurumlar vergisi matrahı 1.500.000 TL yerine 750.000 TL oluyor
- Şirketlerin aktifinde kayıtlı amortismana tabi iktisadi kıymetin satılmasında elde edilen kâr, o yılın matrahına ilave edilmek yerine, üç yıl içerisinde aynı türden bir aracın satın alınması koşuluyla “yenileme fonu” hesabına aktarılarak ilgili vergi ertelenmiş oluyor. Örneğin; şirketin aktifinde, amortismanları ayrıldıktan sonra net değeri 000 TL olan beş adet aracını 500.000 TL ye satıyor. Satış sonucu 250.000 TL kazanç elde ediliyor. Bu kazancın vergi maliyeti ise 50.000 TL oluyor. Oysa, bu şirket elde edilen 250.000 TL yi bir yönetim kurulu kararı ile en geç üç yıl içerisinde aynı tür aracı satın alması koşuluyla “yenileme fonu” hesabında tutması halinde hiç vergi ödemiyor.
Değerlendirme ve Sonuç
Vergi kanunlarımız çok karışık, çeşitli ve sürekli değişikliğe uğradığından, bırakınız vergi mükelleflerini, vergi danışmanlarının bile mevzuatın tamamını günü gününe doğru ve hatasız takip etmesi çok zordur. Bu yöndeki yanlış uygulamaların gündemde olması, vergi mevzuatının karmaşık ve içinden çıkılmaz hale gelmesinde büyük rolü bulunmaktadır. Ayrıca, yüksek enflasyonist dönemlerin geride bırakıldığı günümüz Türkiye’sinde, yıllardır uygulanmakta olan gelir/geçici vergi uygulamasına artık son verilmeli. Bununla, bürokratik işlemler azalacak, muhasebe hataları asgariye inecek, işletmelerin finansman yükü azalacaktır.
Beklenen vergi gelirleri temin edilemeyince sık sık vergi aflarına veya yeniden yapılandırmalara başvuruluyor. Bu durum, vergi adaletini zedelediği gibi, vergide motivasyonu düşürüyor, çeşitli tenkit veya tepkilere de yol açabiliyor. Ayrıca, düzgün mükellef olarak tanımlanan “uyumlu mükelleflere” de kalıcı ve cazip bazı avantajların sağlanması da gerekiyor. Bu konuda, en son yapılan bir düzenlemeyle, “uyumlu” (düzgün) mükelleflere yüzde beş indirimli gelir ve kurumlar vergisi hakkı tanındı. İdare bununla, iyi ve kötü mükellefler arasındaki farkı ödüllendirmek ve bazı yanlış alışkanlıklardan uzaklaştırmayı amaçlıyor.