Mehmet Ali Mızırak
Emeklilik Sistemi
İnsanların hayat boyunca yaşam kalitesini etkileyen en önemli unsur sosyal güvence içinde olmaktır. Sosyal güvenlik, insanların gelirlerine bakılmaksızın toplum huzurunu ve refahını bozan sosyal tehlikelerin verdiği zararlardan “insan hakkı” ve esas itibariyle de “devlet görevi” olarak primli ya da primsiz sistemlerin kullanılması, kişilerin sosyal tehlikelerin zararlarından kurtarılma güvencesidir. Bu doğrultuda ülkemizde sosyal güvenlik hakkı, Anayasamızın 60 ıncı maddesindeki “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” hüküm ile açıkça ortaya konmuştur.
Ülkemizdeki sosyal güvenliğin genel yapısı sosyal devlet anlayışıyla birlikte sigortacılık esaslarına dayanmaktadır. Sigortalılara verilecek sigorta yardımlarının hangi hallerde ve miktarda verileceği önceden belirlenmiş olup, uzun ve kısa vadeli sigorta kollarında hizmet sunulmaktadır. Sosyal güvenlik sistemi, sosyal devletin gereği, özel sigortacılıktan farklı olarak birebir fayda/maliyet dengesi gözetilmeden oluşturulmuştur. Bu durum sosyo-ekonomik ve demografik değişimlerin neden olduğu tüm risklerin sistem tarafından taşınmasına neden olmaktadır.
Sigorta sistemimizin finansmanı alınan primler vasıtasıyla sağlanmakta olup, aktif sigortalılardan alınan primler, tüm sigortalıların ödemelerini karşılamak üzere kullanılmaktadır. Bu tür finansman, dağıtım yöntemi olarak adlandırılmakta ve nesiller arası paylaşım esasına dayanmaktadır.
Ancak, özellikle 2000’li yıllara kadar ülkemizde sosyal güvenlik alanında uzun yıllar mali dengeler gözetilmeden alınan kararlar, sosyal güvenlik sisteminin zayıflamasına neden olmuş ve dolayısıyla sağlık ve sigorta hizmetinin yeterli olmamasına neden olmuştur.
EMEKLİ OLANLAR YÜK MÜ “Bir emekliye kaç çalışan bakıyor” mantığı 2000’lerde dünyayı kasıp kavuran kapitalizm, bu saçma ezberi bir tür dogma haline getirdi. Kapitalistler ve onların peşine takılan “uzmanlar” ordusu, ağızlarını her açtıklarında emeklilerden bir yük, bir tür toplumsal ıskarta gibi bahsettiler. Her şeyin paraya endekslendiği bir çağda, tefeci sermaye için “üretken” olmayan her insan bir çöptü.
Aslında öyle mi
Birincisi, her emekli kendi çalıştığı süre boyunca ödediği primlerin bir karşılığı olarak emekli maaşı alıyor, kimsenin parasını gasp etmiyor.
İkincisi, emeklilik sistemi en önce asgari refahı eşit olarak dağıtmayı hedefliyor. Daha fazlasını isteyenler için özel emeklilik sigortaları gibi başka araçlar var.
Üçüncüsü, sağlık ve benzeri sosyal hizmetler emekliler arasında bir ayrım yapılmadan sunuluyor. Ama, örneğin hiç sosyal güvencesi olmayan insanlar da Yeşil Kart gibi uygulamalarla bu sisteme dahil ediliyor. Çünkü sosyal devlet böyle bir şey.
Dördüncüsü -ve en önemlisi-, devlet bütçesi bir geliri bir gidere tayin ederek yapılmıyor. Devletin pek çok farklı gelir ve gider kalemi var. Sosyal güvenlik sistemi de kendi içinde, primler dışında pek çok gelire sahip. Ancak, SGK’nın ve hepsinin üzerinde devlet var. Kurumun gideri gelirinden çok olsa bile devlet bu açığı kapatmakla mükellef. Çünkü sosyal güvenlik kar zarar mantığı ile yapılan bir iş değil.