Mehmet Ali Mızırak
Depremin Ortaya çıkardığı gerçek
Deprem kişilerde ilk aşamada şok, ikinci aşamada belirsizlik ve pasiflik, son aşamada toparlanma ve başa çıkma mücadelesi duygusu yaşatır. Ancak bazılarımız bu aşamaların bir yerinde takılırız da toparlanma ve başa çıkma düzeyine ulaşamayız. Ve meydana gelen felaket şok ya da belirsizlik hali ile zihinde yaşamaya devam eder. Bu ise kişiye özel kaygı düzeyinin süreklilik kazanmasına, gerilimin yerleşmesine, travmanın zihinde süreklilik kazanmasına neden olabilir.
Bugün biz depremin psikolojik yanında aslında depremin ortaya çıkardığı çarpık yapıya bakacak olursak;
Binlerce insana mezar olan binaların tamamı özel müteahhitlik şirketleri tarafından yapılmış. Şimdi herkes müteahhit avına çıktı ama, hepimiz sorumluluğun müteahhitler ile sınırlı olmadığını biliyoruz. Kentsel rant üzerine kurulu devasa bir sistemin içindeyiz. Akıl almaz boyutlarda para üreten bu sistem, aşağıdan yukarıya herkesin işine geliyor. Ama işte tam da bu sistem yüzünden, kendi mezarlarımızı kazıyoruz. Sorun üç beş müteahhidin aç gözlülüğünden ibaret değil. Bu sistem devam ettiği sürece biri gider, diğeri gelir. Malzemeden çalacak, kaçak kat çıkacak, imar planlarına tecavüz edecek daha çok müteahhit bulunur.
Aslında sorunun adı: kapitalizm
Evet adını da koyalım: Bu çarpık sistemin adı kapitalizmdir. Merkezinde insan değil para vardır. Sihirli güçler atfettiği serbest piyasa ve rekabet kavramları ile her sorunun çözülebileceğini düşünür.
Topluma, toplumsal menfaate, dayanışmaya, paylaşmaya karşıdır. Bunun için insana insan demez, “birey” der. Madde dünyasına esir olmayı ve çok tüketmeyi ‘kalkınma’ sayar.
Üretimden değil faizden ve ranttan yanadır. Tüketimi engellediği için geleneğe düşmandır. Taklitçiliği, köşe dönmeciliği sorgulayan bir gelecek fikrine de düşmandır.
Kapitalizm bu ülkenin toprağında yetişmemiş, Batı'dan ithal edilmiştir. Her safhası ile Müslüman Türk milletine yabancıdır. Kendine yabancı bir modeli alıp hayatını ona göre düzenlemeye kalkan her millet felaketlere karşı savunmasız kalır; afetlerde, ekonomik darlık dönemlerinde perişan olur.
Bugünün imar sorunları özelinde bakacak olursak, şehirlerimizi Batı’nın soysuz betonundan kurtarıp mütevazı Müslüman Türk mahallesine geri dönmenin formülü de aynı duruyor: Tamamen yerli fikriyatımız üzerine kurulmuş, devleti merkeze alan ve kapitalist olmayan bir model.