Yılmaz Sandıkcı
Beşer mi insan mı?
Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne girmeden Gümrük Birliğine sokan siyasetçileri hatırlayan var mı?
*
Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği Anlaşması, 1838 yılında Osmanlı’nın İngiltere ile yaptığı Baltalimanı Ticaret Anlaşmasını hatırlatır bana. Osmanlı ekonomisinin içini boşaltan ve yıkıma götüren anlaşma!
*
1995 yılıydı, Türkiye’nin AB’ne girmeden Gümrük Birliğine girmesine ikna olan siyasetçilerimizi, çocukken oynadığımız “sakızdan çıkan paralara” benzetmiştim. Seçimle gelmelerine rağmen seçmeni temsil ve ifade etmeyen siyasetçiler…
*
1994 yılından beri köşe yazıyorum, yazılarımda bazen boşluğa düştüğüm oluyor, bazen tekrara. Tekrara düşüyorum çünkü Türkiye garip bir kısır döngünün içinde dönüp duruyor nedense. Sorunlar aynı, tartışmalar sığ ve çözüm üretmekten uzak. Dolayısı ile süregelen aynı sorunlar ve tartışmalar içinde tekrar düşmek de normal sanki…
*
Büyük umutlarla seçilen AK Parti’nin bunca yıllık iktidarından sonra önceki sorunlar tekrar ediyor gibi sanki… Bütçe açığı, dış borç, işsizlik, döviz kurları, enflasyon… Seçimle gelmelerine rağmen seçmeni temsil ve ifade etmeyen siyasetçiler yine aynı… Bu soruna tuz biber eken, bir de seçilmedikleri halde bakan seçilen(!) siyasetçiler var şimdi. Daha zor bir durum…
*
2002 yılından önce atanmışlar seçilmişerin üzerinde olamaz diyen Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve AK Parti kurucuları, iktidara gelince, seçilmiş milletvekillerinin üzerine atanmış bakanları koydu iyi mi! Bu sorunu anlamak ve anlatmak için sizce hangi seviyede düşünmeli? Yani zekadan ziyade “aklını kullanma seviyesi” önemli!
*
Yirmi küsur yıl öncesinde hükümeti destekleyen kitlesel medya yoktu, şimdi hükümetin kendi medyası var sanki… Öyle ki medyanın yaratmaya çalıştığı algı, çoğu durumda aklı ve düşünme gücünü bastırıyor. Bu yüzden yazılarımda boşluğa düşmemek için sıcak gündemi takip eden yazılar yazmayı bıraktım uzun süre önce. Çünkü, algı yönetme uzmanları, işlerine gelmeyen konularda çok hızlı gündem değiştiriyor. Beynini zeka yerine hafıza ile kullananlar algı yönetimine kolayca kapılıyor ve işin aslını sorgulamıyor hatta konuyu bile unutuyor!
*
Türkiye’yi anlamak için gündemi düşünmek yerine sağlıklı düşünmenin yollarını düşünmeye başladım ben de. Bazı yazılarım bu yönde, örneğin; dinlediğiniz kişilerin sözlerine takılmayın ve söylemin, görünenin, gösterilenin arkasındaki gerçekleri akıl-zeka-vicdan eşliğinde anlamaya çalışın diyorum.
*
Çünkü sorun sözlerde değil, kişilerin aklını kullanma seviyesinde. Bu seviye dört tane bence;
Aklını, bacak arası seviyesinde kulananlar
Aklını, mide-bağırsak seviyesinde kullananlar
Aklını, kalp-göğüs seviyesinde kullananlar ve
Aklını baş-beyin seviyesinde kullananlar.
*
İlk ikisi mahlukat seviyesinde kalıyor, bunlar temel ihtiyaçlarının ötesini algılayamıyor… Bunların düşüncesi de temel ihtiyaçları ile sınırlı kalıyor. Üçüncü seviye beşer oluyor. Hani derler ya “insan beşer, bazen şaşar bazen düşer” sözü işte tam da burada başlıyor. Bunlar temel ihtiyaçları yanında çevresindeki yaşam hakkında da düşünebilir. Vicdanını hisseder ancak dinlemekte zorlanır. Ahlaklı olma gereği duyar ancak menfaati ile çakışınca vazgeçer. Domuz eti yemenin yasak oluduğunu bilir ama kul hakkı yeme konusunda o kadar titiz değildir. Çünkü bunlar aklını zeka yerine duygu ve hafıza ile kullanır. Görebildiği kadarını kısmen ve tek taraflı, dar açıdan algılar. Göremediği soyut konularda kalabağıla uyar, algı ve zan ile hareket ederler. Bu ilk üç seviyenin düşüncesi fikir üretmez, kişilerle uğraşılar, başkalarının sözlerini dinler, dedikodu yapar ve dedikodu yayarlar güdülmeye muhtaçtır bunlar. Kolayca kandırılır ve algı ile istenilen yola çekilirler.
*
Dördüncü seviyede yani aklını baş-beyin seviyesinde kullababilenler, bunlar beşer seviyesinden insan seviyesine geçiş yapmış olur ancak. Bu seviyede insan olmak kalmak ise kolay değildir! En az iki kademelidir. Birinci kademede kendi ihtiyaçları yanında çevresinin, başkalarının ihtiyaçlarını da düşünürler. Başkalarının sorunlarını anlamaya, olaylara bütünsel bakmaya ve çözümler üretmeye çalışırlar.
*
İkinci kademeye çıkınca insan, düşünce üzerinde de düşünmeye başlar, sadece görüneni deği bütünü algılamaya çalışır. İnsan olma yolcuğunda en ayırt edici özellik budur. Bunlar başındaki beyni, hafıza yerine zeka ile kullanır. Sorgular ve kolayca kanmak yerine işin aslını arar. Ahlak, erdem seviyesine çıkar yani, menfaatine dokunan durumlarda bile ahlaklı olmayı sürdürebilir bunlar. Yani ne kadar tatlı olsa da maalı tüyü bitmedik yetimin hakkından ödenen 3-5 ayrı makamdan maaş almaz bunlar.
*
Örnek daha çok da yerimiz yok, sonraki bir yazı da devam etmek üzere kanarak zan ile hareket etmek yerine işin aslını arayıp, idrak ile hareket edenlere selam ve dua ile…