Muhammed Mustafa Çetinkaya
Yaşam Rüzgarı
"Yaşam rüzgarında savrulan bir yaprak gibi..."
Bu dizeler, hayatın geçiciliği ve içinde yaşadığımız dünyanın acımasızlığıyla yüzleşmemizi sağlayan derin bir felsefi sorgulamaya davet ediyor. Evet, hepimiz hayatın bir rüzgar olduğunu, bu rüzgarda savrulan yapraklar gibi olduğumuzu biliyoruz. Peki, bu bilinci taşımak bizi daha mı mutlu, daha mı huzurlu kılıyor? Ya da tam tersine, boşluğa mı itiyor?
"Ucunda ölüm olan bir dünya için çok fazla kendimizi heder ediyoruz" sözü, yaşamın anlamını sorgulamamızı sağlayan bir tespit. Peki, bu "heba etme" durumu ne anlama geliyor? Maddi zenginlik peşinde koşmak, sosyal statü elde etmeye çalışmak, başkalarının söylediklerini çok fazla kafaya takmak… Bunlar mı bizi heba ediyor? Elbette sadece bunlar değil. Hayallerimizi ertelemek, korkularımızın bizi esir almasına izin vermek, anı yaşamadan geleceğe odaklanmak da bu "heba etme"nin bir parçası.
Peki, bu kadar çok hayal kırıklığına uğramamızın nedeni ne? Belki de beklentilerimiz çok yüksek, belki de gerçeklikle hayallerimiz arasında uçurumlar var. Ya da belki de hayatın adil olmadığını kabullenmekte zorlanıyoruz.
Geleceği planlamak önemlidir ancak anın tadını çıkarmayı unutmamalıyız. Sahip olduklarımız için şükretmek, mutluluğun anahtarıdır. Ne istediğimizi bilmek, hayatta neleri başarmak istediğimizi belirlemek, bizi daha mutlu kılacaktır.
Hayallerimiz bizi yaşama bağlar. Ancak bu hayaller, gerçeklerle bağdaşmayan, ulaşılmaz hayaller olmamalıdır. Hayatın akışını kabul etmek, direnmek yerine teslim olmak, içsel huzuru sağlar. Başkalarına yardım etmek, hem kendimizi iyi hissettirir hem de dünyayı daha güzel bir yer yapar.
Unutmayalım ki, hayat bir rüzgar gibidir. Bu rüzgar bazen bizi uçurur, bazen de yere serer. Önemli olan, bu rüzgara karşı koymaya çalışmak değil, onunla birlikte dans etmektir. Hayatın sunduğu güzellikleri görmeyi, zorlukların üstesinden gelmeyi ve her anın kıymetini bilmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü hayat çok kısa ve geri dönüşü yok.