Okuduğum âyet-i kerimelerde Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Allah (inkârcılara): ‘Yeryüzünde kaç sene kaldınız?’ diye sorar. Onlar, ‘Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor!’ derler. Bunun üzerine Allah şöyle buyurur: “Çok az bir zaman kaldınız.
Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.” “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
****
Zaman hızla akıp gidiyor. Ömür mesaisi ha doldu ha dolacak.
Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi yaşadığımız günler birgün bir nefes olup uçup gidecek.
Bir varmış bir yokmuş olacaksın.
Sanki hiç yaşamamışsın gibi, sanki şu hayatta senin de bir katkın olmamış gibi unutulup gideceksin.
En yakınlarına, en zor gelen insanlara bile bir gün kolay gelecek yokluğun.
Gittiğin yerde bir sen kalacaksın bir de amellerin…
Şair ne güzel ifade ediyor bu hakikati!
“Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi, bir göz yumup açmış gibi”
Peki bu hırs niye?
Bu kavga bu telaş bu koşturmaca neden?
Gideceğimiz yere, varmadan orası ile alakalı hiçbir koşturmacamız yok değil mi?
Var gibi görünenler de muamma!
Herkesi bir dünya hırsı sarmış. Herkes bir kalp kırma derdinde…
Yazık ki geçen ömre…
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bir gün ashaptan birine şöyle nasihatte bulunuyordu:
“Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisin; ölümünden önce hayatının, meşguliyetinden önce boş zamanının, fakirliğinden önce zenginliğinin, ihtiyarlığından önce gençliğinin ve hastalığından önce sağlığının.”