Muhammed Mustafa Çetinkaya
‘Şeker Bayramı mı?’ ‘Ramazan Bayramı mı?’
Bugün sizlere ‘Şeker Bayramı mı?’ ‘Ramazan Bayramı mı?’ sorusunu hatırlatmak isterim. Bizler bunu çok öncelerde bilinçsizce ‘Şeker Bayramı’ olarak kullanırdık. Peki… Doğrusu neydi? Siz sevgili okurlarımla bunu bir nebzede olsa tartışmak ister istişarede bulunmak isterim.
Biz bu bayramı küçükken hep “Şeker Bayramı” olarak bilirken, bu bayramın adı üzerinde bile görüş birliği olmadığını fark ettik.
Aslında bu bayramın adı Fıtr Bayramı’dır. Fıtr çok önemli bir sözcüktür. Köken olarak İbranice ve Aramice’de de var olan bu kelime “doğurmak”, ”yaratmak” ile alakalıdır. Bu kök, insan doğası “fıtrat”a hayat vermiş öte yandan “açmak” anlamına da geldiğinden, “oruç açmak” da “iftar” kelimesi ile dile gelmiştir. Biz fitre verirken yine aynı kökü kullanırız.
Fıtr ise, yemek için ağızların açıldığı, serbest kalınan bir zamanı temsil eder ve bu şekilde bir bayram olarak kutlanır. Ramazan ayı içinde verilen “fitre” yani Fıtr sadakası da malî bir ibadet şeklinde bir yükümlülüktür.
İlginçtir şeker ile Arapların tanışması da İslam’ın yayılmaya başladığı zamanlara denk düşer; bir başka deyişle İslam’ın ilk zamanlarında “Şeker Bayramı” gibi bir deyimin olmadığı kesindir. Şeker Asya’da çok eski çağlarda bilinmesine rağmen Batı’ya İskender ile gelmiştir. Bugün kullandığımız kristal şeker de Hindistan’dan çıkmaktadır, hatta şeker sözcüğü Sanskritçe’den gelen, Pers dilinde de var olan Hint Avrupa kökenli bir kelimedir.
Şeker Bayramı deyimi, ister Hz. Muhammed gibi bayramı şekerle açmaktan türesin isterse de “şükür” kelimesinden gelsin Osmanlı’nın geç dönemlerinden kalmadır. Osmanlı bu bayramı genelde Hadislerde geçtiği gibi İydü'I-fıtr/Fıtr Bayramı olarak anmış sonra da Şeker Bayramı deyimi ortaya çıkmıştır. Tabii toplumun bir kısmı da Ramazan Bayramı ya da Fıtr/Sadaka Bayramı diye her zaman adlandırmıştır.
Bayram kelimesi de “badram” ve beyram” olarak Divan-i Lugat-it Türk’te geçse de o da Hint Avrupa kökenli bir sözcüktür. Türkler “bayram” yerine “Çağan” da demişler, id/iyd kelimesi de yerleşmiştir.
Biz “Bayramınızı tebrik ederim” deriz. Aslında bu cümlenin anlamı çok derindir. Mübarek, tebrik ve bereket aynı köktendir. Bayramı tebrik ederken, mübarek anlamını da içine katarız. Bu da bereket ile alakalıdır.
Bereket, “bolluk” ile aynı anlamında kullanılsa da bolluk ve bereket farklıdır; bir şey çok bol olabilir ama bereketi olmaz. Günlük dilde kazancın bereketi çok konuşulur, biri çok para kazansa da tutamadığı için o paranın “bereketi” olmayabilir ama başkası daha az kazandığı para ile çok daha iyi geçinip arttırabilir ve o paranın “bereketi” olmuş demektir. Bereketin bu arkaik anlamı belki de eski devirlerde ekinin bereketinden, yani ne kadar olursa olsun, kışı geçirip bahara çıkartmasında gelmektedir. Hasat az da olsa bahara kadar yeterse “bereketi var”, bol bile olsa bahar gelmeden biterse “bereketi yok” demektir.
Ne isim verirsek verelim, nasıl kutlarsak kutlayalım, bayramlar tarihimiz boyunca çok önemli olmuştur.
Herkes kendi çocukluğunun bayramlarını en güzel bayramlar olarak ansa da, bayramı güzelleştirmek, değerini vermek bizim elimizde. Bayramları o mübarek anlamı ile yaşamak, büyükleri sevindirmek ve küçüklere bu bilinci vermek de toplumun değerlerini yaşatacak bir çaba olarak önemlidir.
Sevgi ve Saygı ile…