“Gazze'de hayatta kalmak işte böyle bir şeydi; pamuk ipliği inceliğindeki sıratta yürümek gibi.”
Kanayan yaramız Filistin…
Bu yaşımıza geldik, çocukluğumuzdan beri yaramız Gazze…
Ama hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştik.
Tüm dünya yeni yıla giriyor…
Ama bizim, Müslümanların yüreğinde bir sızı… Ya da ben öyle düşünüyorum.
Bir yazı okumuştum. Gazze yanarken dünya çam ağacının sarınıyor… diyordu.
Üzgünüm ama durum böyle.. Hepimiz bağladık gözlerimizi normal yaşantımıza devam ediyoruz.
Tarih kitaplarından okurken hep merak ederdim. Srebrenitsa’da soykırım yapılırken diğer insanlar ne yapmış diye…
Şimdi utançla anlıyorum. Meğer böyle oluyormuş.
Herkes kendi köyü iyi olsun da komşu köyü alev alsın diyormuş.
Şimdi yeni yıl geldi. Her yer ışıltılı, her yer çiçeklerle ağaçlarla süslü… Herkes acaba yeniyılda ne yaparım diye düşünüyor.
Herkes keyifle yeni bir yıla girecek.
Keşke o çocuklarda, masum sivillerde mutlu olabilseydi.
Umarım bir gün tarih kitapları bizleri de bu şekilde yazmaz.
Yazımı okuduğum bir kitaptan alıntıyla bitirmek istiyorum.
Çocuk ölür ve yıkılır dünya.
Çocuk ölür ve ışığını yitirir masumiyet.
Şu koca gezegen, bunca çocuğu toprağın altına alır da nasıl döner?
Nasıl salınır çiçekler burcu burcu, nasıl göverir tohum, sular nasıl kirlenmeden akıp durur hâlâ? Bir ananın acısına nasıl katlanır zaman?