Muhammed Mustafa Çetinkaya

Muhammed Mustafa Çetinkaya

Ahilik

Ahilik kelimesinin anlamı; kardeşlik anlamına gelen Arapça bir kelime olan 13. Ve 20. Yüzyıllar arasında esnaf ve zanaatçı birliklerine verilen addır. Ahi örgütleri, toplumun ekonomik yapılarını kontrol eden kendi meslek mensuplarını eğiten derneklerdi. TDK’da ahilik Cömertlik, eski Türk törelerinin kökünden gelen ve Anadolu’da büyük bir ilerleme kaydeden zanaatçı, esnaf, çiftçi gibi meslek dalları ile ilgilenen ocak olarak tanımlanır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda XVIII. yüzyılda meslek eğitimi, çe­şitli sanat ustalarının dükkânlarında öğretilirdi. İlk sanat eği­timinin başladığı bu dükkânlarda çıraklar mesleği öğrendik­ten sonra önce kalfa sonra da usta olarak kendi mesleklerini icra edebilecek yeterliliğe ulaşabilirlerdi (Özalp, 1961:17). Bir eğitim kurumu vasfı taşıyan bu dükkânların esnaf ve sanat­kârları yardımlaşma ve haklarının korunması amacıyla XIII. yüzyılda ahilik teşkilatlarını kurdular. Arapça bir sözcük olan “ahi” kardeşim anlamına gelmektedir. İktisadi ve ekonomik alanda büyük önem taşıyan ahilik teşkilatları Osmanlı’ya, X. yüzyılda Karahanlılar tarafın­dan getirilmiştir (Turan, 1992:25).

Ahi Evran, Kayseri’de açtığı debbağ (deri) dükkânı sayesinde dükkân çevresinde bulunan esnaf ve sanatkârlar arasında Ahilik’in yaygınlaşmasını sağla­mıştır. Ekonomik hayatı düzenleyen Ahilik, bireylerin meslek sahibi olmalarını ve iktisadi şartlarının iyileşmesinde önemli rol oynayarak zamanla Anadolu’nun birçok şehrinde ve kö­yünde hızla gelişmiştir (Gündüz, Kaya ve Aydemir, 2012: 39; Akgündüz, 2014: 11-12). Bu yapıya ilişkin kuralların yer aldığı fütüvvetnameler ise; fütüvvetin amacının, esaslarının, kuru­luşunun, ilkelerinin, özelliklerinin ve şartlarının yer aldığı üye­ler için yönetmelik görevi gören eserlerdir (Ülgener, 1981: 89).

Ahilerde eğitim, hayata dönük uygulamalı bir şekilde gerçek­leştirilmiştir. Ahilik teşkilatında ahi ve pir denen öğreticiler teşkilata girenlere mesleklerinin inceliklerinden okuma - yaz­maya, temizlik ve görgüye kadar pek çok konuda dersler ve­rirdi (Akyüz, 1985:48-49). Dönemin eğitim alanları olan zaviye­lerde ders alan çıraklara, Türkçe fütüvvetname (yönetmelik), Kur’an, Raks, türkü ve müzik, Tarih ve biyografiler, Tasavvuf, Türkçe, Farsça, Arapça ve Edebiyat dersleri okutulmaktay­dı (Aslıer, 1961:126). İşbaşı eğitime büyük önem verilen ahilik sisteminde bu zaviyelere gitmek için ustanın referansı ge­rekmekteydi (Şahin, 1986:109-110). 1727’de gediklere dönüşen Ahi teşkilatları ülkenin sosyal ve ticari hayatına uzun yıllar yön vermeye devam etmiştir. (Hamitoğulları, 1986:136) Gedikler, Osmanlı Devleti’nde on sekizinci yüzyıldan itibaren görülme­ye başlanır. Gedik ismi esnaflara verilen imtiyaz veya ayrıca­lık için kullanılmıştır. Osmanlı Devleti’nde gedikler esnafların hem hukuki haklarının korunması hem de ekonomik olarak gelişmesine katkı sunmaları bakımından oldukça önemli bir konumdaydılar (Koyuncu, 2018:48).

Yalnızca Müslüman esnaf ve sanatkârların üye olabildiği ahi teşkilatları gayrimüslim esnafın da teşkilatlanması gerekli­liğinin ortaya çıkmasıyla birlikte lonca teşkilatları kurulmaya başlandı. Lonca sözcüğü, İtalyanca Lociye Loggiya; Fransız­ca Loj (Loge) kelimelerinden türetilmiştir (Özdemir, 1986:160). Lonca teknik bir terim olarak ham madde dağıtımının yapıldığı yer anlamında kullanılmaktadır. Önceleri ham maddelerin da­ğıtımının yapıldığı yer anlamına gelen lonca, sonraları esnaf birliklerinin toplantı yaptığı yerlere verilmiş ve daha sonra da teşkilatın ismi olmuştur (Güllülü, 1977:125). Kuruluş amacı tüccar ve sanatkârların haklarının korunması olan loncaların sıkı bir yönetimle yönetilmesi hem üretimin artmasına hem de ekonomiye katkı sağlamıştır (Turan, 1992:31). Mesleğe sa­dakat, gelenek ve göreneklere bağlılık gibi çeşitli ahlaki kural­lara sahip olan loncalarda, Lonca heyetlerinin aldığı kararlara uymayanlar para cezası, loncadan çıkarılma, gerçekleştirilen sanattan alıkonulma gibi ağır cezalarla karşılaşabilirler. Ger­çekleştirdiği sanattan alıkonulan bir kişi hiçbir yerde çalışa­maz hale gelmektedir (Gürata, 1975: 97-98).

Önceki ve Sonraki Yazılar
Muhammed Mustafa Çetinkaya Arşivi

Emek

15 Kasım 2024 Cuma 00:00