Emrullah Nergiz
Fahrettin Yokuş’la Tatlı Sert
Geçtiğimiz gün İYİ Parti Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş Bey aradı. Ortak bir tanıdık vesilesiyle kulağımızı çınlatırken sesimizi de duymak istemiş.
Epeydir sayın vekille o tatlı sert münakaşalarımızı gerçekleştiremiyorduk. Aradığına bu yüzden çok sevindim.
‘Beni takip etmiyorsun Konya’nın her türlü sorunu ile uğraşıyorum’ diye başladı Fahrettin Bey, ardından yabancı öğrencilere tanınan ücretsiz ulaşımdan tutun Cihanbeyli’deki imar işlerine kadar gündeme getirdiği bir dizi meseleyi özetledi.
Yabancı uyruklu öğrenci meselesinin abartıldığını Konya’da bu hizmetten yararlanan 1000 öğrenci olduğunu söyledim. Geçtiğimiz günlerde de Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay’ın bunu özellikle belirttiğini ilettim. Sayın Yokuş sayının 5000 düzeyinde olduğunu iddia etti.
Anket işleriyle de uğraştığımızdan konu dönüp dolaşıp bu alana geldi.
İYİ Parti’nin Konya’da %20 oyu olduğunu ve bunu ilk seçimlerde kanıtlayacağını söyledi İYİ Partili vekil. Ve özellikle bunu yazmamı istedi. Ben de kendisini kırmayarak bu iddiasını köşeme taşıdım. Lakin siyasetin iddia sanatı olduğunu elbette bunu iddia etmesinin doğru olduğunu ama benim elimde bulunan son Konya anketlerinde durumun hiç de öyle olmadığını söyledim.
Tabii bana bazen kızsa da içten içe sevdiğini biliyorum. Çünkü bu sevgi denen şey karşılıklı bir mekanizma…
Sayın Yokuş ellerinde kendi partilerine ait 10’a yakın ayrı firma ile çalışılmış anket olduğunu Türkiye genelinde %13-17 bandında değişen oy oranları olduğunu açıkladı.
İYİ Parti’nin geçtiğimiz yıl bir ivme yakaladığını kabul etmekle birlikte son aylarda aynı performansı gösteremediğini elimdeki verilere dayanarak söyleyebilirim.
Ama demişler ya hani ‘deniz yanar mı ihtimal’
Türkiye’de siyasi anlamda her türlü değişkeni göz önünde tutmak gerekir.
Bize ancak Allah ülkemiz adına en hayırlısını nasip etsin demek düşer…
BEDEVİ İLE FİLOZOF
Birazcık siyasete girsek de Cuma geleneğimizden vazgeçemeyelim. Mesneviden güzel bir hikâye ile bitirelim yazımızı…
Bir bedevi, devesine iki dolu çuval yüklemiş götürüyordu. Kendisi de iki çuvalın ortasına oturmuştu. Birisi yolda onu lafa tuttu. Bedeviye yurdunu sordu, onu konuşturdu. Bu soruşturma ile güzel sözler söyledi, hoş ifadelerde bulundu. Ondan sonra bedeviye dedi ki:
‘Bu iki çuvalda ne var? Doğruca söyle!’
Bedevi:
‘Birinde buğday var, diğerinde kum, yiyecek bir şey değil!’ dedi.
Filozof:
‘Neden kum yükledin? diye sordu.
Bedevi:
‘Buğday çuvalı tek kalmasın, kum çuvalı ona denk olsun diye’ cevabını verdi.
Filozof:
‘Akıllılık etseydin de buğdayın yarısını bu çuvala, yarısını da öbür çuvala koysaydın, daha iyi olmaz mıydı? Böylece hem çuvallar hafiflerdi hem devenin yükü’ dedi.
Bedevi bu fikri pek beğenip:
‘Ey akıllı ve hür fikirli filozof’ dedi. “Böyle ince düşünce, böyle güzel görüş sahibi olduğun halde neden çıplak haldesin, yaya yürüyor, yoruluyorsun?”
O iyi kalpli bedevi, filozofa acıdı da onu deveye bindirmek istedi. Tekrar ona dedi ki: ‘Ey güzel sözlü filozof, birazcık kendi halinden bahset. Böyle bir akılla, böyle bir yeterlilikle sen ya vezirsin ya padişah. Kendini gizleme söyle!’
Filozof dedi ki:
İkisi de değilim. Ben halktan biriyim. Halime elbiseme baksana!’
Bedevi:
‘Kaç deven, kaç öküzün var?’ diye sordu.
Filozof:
‘Uzun etme! Ne ona sahibim ne buna! Cevabını verdi.
Bedevi:
‘Bari dükkanındaki mal ne, sermayen nedir, onu söyle! dedi.
Filozof dedi ki:
‘Benim ne dükkanım var ne de mekanım.’
Bedevi:
‘Öyleyse paranı sorayım; ne kadar paran var? Sen yapayalnız gidiyorsun, hoş nasihatlerde bulunuyorsun. Herhalde dünyadaki bakırları altın haline getirecek kimya sendedir. Aklın ve ilmin cevherleri sende kat kattır’ dedi.
Filozof:
‘Ey Arap kavminin iftiharı! Vallahi bütün varım yoğum, bir akşam yemeğinin karşılığı bile değildir. Yalınayak, başıkabak koşup duruyorum. Kim bir dilim ekmek verirse oraya gidiyorum. Bu kadar hikmet, fazilet ve hünerden ancak hayal ve baş ağrısı elde ettim’ dedi.
Bedevi dedi ki:
‘Yürü, yanımdan uzaklaş! Senin uğursuzluğun benim başıma da çökmesin. O uğursuz hikmetini benden uzaklaştır. Senin sözlerin, zamane halkına uğursuzdur. Ya sen o yana git ya ben bu yana gideyim. Yahut sen önde yürü, ben arkadan yürüyeyim. Bir çuvalımda buğday, öbüründe kum olması, senin hikmetinden daha iyi be hayırsız! Benim ahmaklığım, çok mübarek bir ahmaklık. Çünkü gönlüm takvalı. Sen de şikayetin, bedbahtlığın azalmasını istiyorsan, çalış çabala da sendeki felsefi düşünceler azalsın.’