Rabbimiz, bizlere sayamayacağımız kadar bol ve güzel nimetler verdi. Ancak, bu nimetler içinde öyle bir nimet var ki hepsinden daha değerli ve daha önemlidir. İşte bu büyük nimet, imandır. Zira insan, imanla yücelir. Kalpler, imanla huzur bulur. Vicdanlar, imanla berraklaşır. Akıllar, imanla durulur. Kabirler, imanla aydınlanır. Mahşer, imanla feraha erer. Sırattan imanla geçilir. Cennete imanla girilir.
İman; Peygamber Efendimizin Allah Teâlâ’dan getirdiği her şeyin doğru olduğunu dil ile ikrar, kalp ile tasdik etmektir. Cebrail (a.s)’ın “İman nedir?” sorusuna Allah Resûlü (s.a.s) şöyle cevap vermiştir: “İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmaktır.”
Allah’a samimiyetle bağlanan mümin, doğumundan ölümüne kadar yanı başında bulunan, kendisini koruyan, bağışlanması için dua eden meleklerin varlığıyla huzur bulur.
Mümin, ahirete de iman eder. Dünyanın geçici, ahiretin ise asıl yurdu olduğunu bilir. Dünyada iken yapıp ettiklerinin hesabını ahirette vereceği bilinciyle bir ömür sürer. Nihayetinde mümin, kadere ve kazaya, hayır ve şerrin ancak Allah’ın yaratmasıyla meydana geldiğine inanır. Bununla birlikte o, iradesini, aklını ve vicdanını kullanır. En iyiye, en doğruya ve en güzele ulaşmak için var gücüyle gayret eder. Zira kula düşen çalışıp çaba göstermektir; takdir, elbette Cenâb-ı Hakk’a aittir.