
Büşra Köse
Toplumun Ağır Yükü
Günümüz dünyasında, haberleri açtığımızda ya da sosyal medyada gezinirken üzerimize çöken bir ağırlık var. Savaşlar, ekonomik krizler, iklim değişikliği, adaletsizlikler... Tüm bu büyük sorunlar, soyut kavramlar olmaktan çıkıp, en mahrem köşelerimize kadar sızıyor. Toplumun dertleri, artık sadece gazete manşetlerinde değil, bireylerin ruh hallerinde, hayallerinde ve günlük yaşam mücadelelerinde kendini gösteriyor.
Ekonomik belirsizlikler, bir zamanlar umutla baktığımız geleceği karartıyor. Enflasyonun yükselişiyle birlikte temel ihtiyaçları karşılamak bile zorlaşırken, gençler iş bulma kaygısıyla, orta yaşlılar geçim derdiyle boğuşuyor. Hayaller erteleniyor, planlar suya düşüyor. "Acaba ay sonunu getirebilecek miyim?" sorusu, pek çok insanın zihnini kemiren bir kurt gibi. Bu sadece maddi bir sorun değil, aynı zamanda psikolojik bir yük. Sürekli bir kaygı hali, uyku düzenini bozuyor, ilişkileri geriyor ve hayata karşı duyulan motivasyonu azaltıyor.
Savaşların ve çatışmaların yarattığı insani dramlar ise vicdan sahibi herkesi derinden etkiliyor. Uzak coğrafyalarda yaşanan acılar, televizyon ekranlarından evlerimize konuk oluyor. Empati duygumuz köreliyor, çaresizlik hissi içimizi kaplıyor. "Ben ne yapabilirim ki?" sorusu, bir yandan sorumluluktan kaçış gibi dursa da, aslında bireyin kendi sınırlarını ve dünyanın karmaşıklığını kabullenişinin bir ifadesi. Ancak bu kabulleniş, beraberinde bir yabancılaşma duygusunu da getirebiliyor.
İklim değişikliğinin etkilerini her geçen gün daha somut bir şekilde hissediyoruz. Kuraklık, sel felaketleri, ekstrem hava olayları... Doğa ananın çığlıkları, geleceğe dair endişelerimizi artırıyor. Çocuklarımızın nasıl bir dünyada yaşayacağı sorusu, ebeveynlerin uykularını kaçırıyor. Bireysel olarak alınacak önlemlerin yetersizliği hissi, umutsuzluğu derinleştiriyor.
Adaletsizlikler ve eşitsizlikler ise toplumsal dokuyu derinden zedeliyor. Kayırmacılık, ayrımcılık, fırsat eşitsizliği... Tüm bunlar, bireylerin devlete ve topluma olan güvenini sarsıyor. "Ben ne kadar çabalasam da bir şey değişmeyecek" düşüncesi, motivasyonu kırıyor, apatiyi besliyor.
Peki, tüm bu olumsuzluklar karşısında ne yapmalı? Elbette, bireysel çabalarımızla dünyayı tek başımıza değiştiremeyiz. Ancak, bu sorunların bireysel hayatlarımız üzerindeki etkilerinin farkında olmak, ilk adım olabilir. Kendi ruh sağlığımızı korumak, dayanışma içinde olmak, sesimizi duyurmak ve küçük de olsa olumlu adımlar atmak, umudu yeşertmek için önemli. Unutmamalıyız ki, toplumun dertleri bireysel hayatlara yansısa da, bireylerin umudu ve mücadelesi de toplumu şekillendirebilir. Belki de en büyük direniş, tüm bu ağırlığa rağmen hayata tutunmak, umut etmek ve daha iyi bir dünya için çabalamaya devam etmektir. Çünkü en karanlık anlarda bile, bir mumun alevi karanlığı dağıtabilir.