Ayşe Özel
Şeyh Kerimeddin Kimdir?
Bu hafta sizlere Mevlana Hazretlerinin torununun hemen yanıbaşında sandukası bulunan dönemin ilim ve irfan denizi olan bir zattan bahsetmek isterim.
Hacı Bektemüroğlu Şeyh Kerimeddin, Hz. Mevlâna muasırı olup onun sohbetlerinde bulunmuştur. Hz. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in hocalarındandır.
Sandukası üzerindeki kitabede kayıtlı ismi tam olarak Şeyh Kerimeddin b. el-Hâc Bektemur el-Mevlevî şeklindedir ki bu bizlere kendisi gibi babasının da Mevlânâ’ya mensup olduğunu göstermektedir.
Şeyh Kerimeddin hakkında en geniş bilgi Sultan Veled’in İbtidânâme adlı eserinde bulunmaktadır. Sultan Veled, Şeyh’in ilim ve irfanla dolup taştığını ancak halkın nazarın sıradan bir insan olarak görüldüğünü ifade etmiştir. Bunun nedenini ise Şeyh’in manevi halini yalnızca kendini anlayabilecek insanlara göstermesinden kaynaklı olduğunu söylemektedir. Bu yüzdendir ki Şeyh Kerimeddin Bektemur diğer Mevlevi büyükleri kadar meşhur değildir. Hatta Sultan Veled’in, onu ölümünden sonra yazdığı eserle tanıtmasıyla hali açığa çıkmıştır. Bu kısmi şöhret onun manevi halinin ve irfanın yanında oldukça kıymetsizdir.
Hz. Mevlana’dan sonra posta oturan Çelebi Hüsameddin’in on yıl sonra hastalanarak Hakk’a yürümesinin ardından, Allah dostlarının ısrarları ile ikinci halife olarak babasının postuna oturan Sultan Veled kendi arayışını henüz tamamlamadığına kanaat getirmiştir. Rüyasında gördüğü Çelebi Hüsameddin’in sözlerinden aldığı ilhamla postun esas sahibinin kendisi değil Şeyh Kerimeddin olduğunu ifade etmiştir. Böylelikle makamdan ziyade irfana kıymet veren Mevlevilik hoşgörüsü bir kez daha bu olayla kendini göstermiştir.
Şeyh Kerimeddin, Hüsameddin Çelebi’den yedi yıl sonra büyük ihtimalle Sahih Dede’nin belirttiği tarihte 1 Eylül 1291 Cumartesi günü esas aleme intikal etmiştir. Sultan Veled bir yandan Şeyh Kerimeddin’in göçmesiyle büyük bir hüzün yaşarken diğer yandan da Hakk’ın rahmeti, keremi ve inâyetine velâyet kesilmediğini ve her devirde bir veli bulunduğunu söylemiştir. Şu sözler düşüncesini açık bir biçimde ortaya koymaktadır:
“Hüsâmeddîn’den sonra o server, yedi yıl müddet, rehberlikte bulundu,
Kime dilediyse saltanat verdi, bağışta bulundu; onu, kendi gibi gözü görür bir hâle getirdi,
Kendi gördüğünü ona da gösterdi; Hakk’tan işittiğini ona da söyledi,
Bunun şerhini söz yolundan arama; Ledün bilgisini duymak için can kulağını aç
Hâsılı sözün özeti su: O, toprak âlemden gitti, keder tozundan arındı,
Onun yolu, sıdk maksadına dayanmadaydı; sonunda konağı da sıdk konağı oldu
…Göçüşünden dolayı feryâd ettik, gözlerimizden yaşlar akıttık,
Derdin, baştanbaşa derman olması için herkese tevbe etmek gerek,
Fakat Hakk’tan da ümit kesmeyelim; onsuz, kanadı bağlı kuşuz ama,
Lutfuyla kanatlarımızı çözecek biri de vardır elbet dostum,
Erler dünyadan gittiler ama meydan da onlardan boş degil, Güneş, gök kubbe durdukça Hakk’ın bir halîfesi vardır.”
Şeyh Kerimeddin’in sandukası Mevlana Türbesi’nde Ulu Arif Çelebi’nin sol tarafında bulunmaktadır.
Kabir taşı kitabesi ise şöyledir:
“ Burası, arif dostların övündükleri üstün âşık ve’l sâdık Hacı Bektemüroğlu, Mevlâna’ya müntesip Şeyh Kerimeddin’in yüce türbesi-dir. Allah rahmet etsin. Altıyüz doksan bir yılı Zilhiccesi’nde göçtü.”
Şehrimizde bulunan büyüklerimizin kıymetlerini bilip himmetlerine lâyık olabilmek duası ve ruhaniyetlerine birer Fatiha hediye etmek temennisiyle.
Sevgi ve saygı ile…