İslam’ın ortaya koyduğu ilke ve değerler, bir yandan duygu, düşünce ve davranışlarımızı inşa ederken diğer yandan da kişiliğimizin olgunlaşmasına katkı sağlar.
Müslüman şahsiyetini oluşturan en önemli imkân, dünyayı ve ahireti anlamlandıran imandır. İman, kişiyi kulluk yolculuğundaki savrulmalardan koruyup ebedî mutluluğa ulaştıran en büyük hazinedir.
Müslüman şahsiyetinin sapasağlam olmasında imandan sonra gelen, kulu Rabbine yaklaştıran ibadetler ve ibadetlerin somut neticesi olan güzel ahlaktır. Kişinin maneviyatını besleyen bu iki değer, zihnini ve gönlünü Rabbine bağlamış Müslümanın ayırt edici vasfıdır. Bu sebeple Müslümandan beklenen imanının göstergesi olan ibadetlere ve güzel ahlaka yönelmesidir. Çünkü ibadet, onun yaratılış gayesi ve kulluğunun özüdür. Güzel ahlak ise zihnini inşa eden ve ona şahsiyet kazandıran yüce davranışların tamamıdır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “İçinizden Allah’ın lütfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır.”
O halde bize düşen, Peygamber Efendimizin örnekliğinden bir an olsun ayrılmamaktır. Tıpkı onun gibi, temelinde tevhid olan, ibadetlerle mayalanan, ahlakla olgunlaşan bir duruş sergilemektir. İslam’ın izzet ve şerefini kuşanmak, zamana ve zemine göre değişmeyen sağlam bir karaktere sahip olmaktır. Daima hayrın peşinde koşmak, hayırlı işlerde yarışmaktır. Haksızlığa, zulme ve şiddete asla meyletmemektir. Başta anne ve babamız, eşimiz ve çocuklarımız olmak üzere hayat bulan her cana şefkat ve merhametle davranmaktır. Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in buyurduğu gibi, “Elinden ve dilinden hiç kimsenin zarar görmediği bir Müslüman” olabilmek için gayret göstermektir.