Oooo! Hoş geldin arkadaşım.
Çaycı bize iki çay...
Benimki her zamanki gibi açık ve duble olsun.
Biliyorsun küçük bardaktan tat almıyorum.
Tam tadına varacağım zamanda çay bitiyor.
Eeee, ne var ne yok?
Beni hiç sorma her zamanki gibiyim.
Biraz yazar çizer biraz gezerim.
Dostlarımı mı soruyorsun, hangisini?
Gerçekleri mi sahteleri mi?
Hangisini anlatayım?
Demek önce sahtelerini anlatmamı istiyorsun.
Şimdi güldürdün beni.
Paraya sıkışınca arayan, işi düşünce gelen, menfaat peşinde olan hangisinden başlayacağımı şuan bilemedim.
Ben hasta yatarken arayıp iyi olunca çayını içmeye geleceğiz diyenleri mi anlatayım?
Ha haha! Çok güldüm şu an.
Çaycı çayları tazele sohbet uzun sürecek.
Ben iyi olunca ne yapayım seni?
Hasta iken gel, bir tas çorba yap.
Halimi hatırımı sor, evimi toparla.
Ama kalkmış bana" Sen iyi ol, çaya geleceğim." diyor.
Gelme dostum, gelme. Hasta iken gelmedin iyi olunca da gelme, gerek yok.
Yorma narin bedenini.
-- Haksız mıyım, arkadaşım? Evet, evet hep de güzel olur buranın çayı.
Hep burada takılırım. Aşk sarhoşuyum sonuçta.
İyiler mi anlatayım? Onları da anlatayım arkadaşım.
Sesimi duymadan duramazlar. Duyunca da "Sesin kötü geliyor, kötü müsün, geleyim mi?" diye sorarlar.
Hayır, iyiyim desem de inanmazlar.
Geleyim illa diye tuttururlar.
İyiyime asla inanmazlar. Sesin kötü senin derler. Çünkü beni iyi bilirler.
İşte, onlar da böyle dost. Hem de dost gibi dost...
Bana gelince arkadaşım, hiç kimse bana ne dost ne de düşman olsun. Dosta öyle vefalı bağlıyımdır, düşmana da korkulu rüyayımdır.
Kalkalım mı? Saat geç oldu. Sohbet güzel, yarenlik güzel.
Teşekkür ederim dinlediğin için.
Yine beklerim çaya. Her zaman aynı saatte buradayımdır.
Güzel insan, iyi arkadaşım, can dostum...