Ayşe Özel
Hz. Yusuf ve Ayna
Bu hafta sizlere Hz. Pir’in I. defterde bahsettiği Hz. Yusuf ve ayna kıssasından bahsetmek isterim.
Binlerce mazlumun soykırıma uğradığı ve tüm dünyanın izlediği bir vahşetin içindeyiz malumunuz. Bugün belki seslerini duyuramayan ve zalimin karşısında boynu bükük kalan onlar, peki mahşer günü?
Bizler bugünkü suskunluğumuzla hesap günü, kardeşlerimize ve dahi Rabbimize nasıl cevap vereceğiz? Cennetin çıtası çok yükseldi. Şahit olduğumuz her şeyden sorumluyuz. Rabbim rahmetiyle ve merhametiyle muamele eylesin her birimize.
Buyurunuz Hz. Pir okuyacağımız satırlarda hangi sırları bizlere anlatmak istedi ise, Rabbim onları yüreğimize ilmek ilmek işlesin, idrak ettirsin ve hayatımıza dahil etmeyi nasip etsin.
“Çok uzak yerlerden, kalbi sevgi ve şefkatle dolu bir dost, Hz. Yusuf’a (aleyhisselam) misafir oldu. Çocukluktan beri birbirlerini tanırlardı. Eskiden beri ahbaplık, âşinalık yastığına yaslanmışlardı. Misafir Hz. Yusuf’a, kardeşlerinin yaptıkları cefaları, onların hasetlerini hatırlattı. Hz. Yusuf, “O haset ve cefa, bir zincirdi. Biz de aslan idik, bu yüzden bizim boynumuza takılmıştı.” dedi.
“ Aslana zincir vurulmaktan utanç gelmez. O tecelli ilahi bir kaza idi. Biz Hakk’ın kazasından şikayet etmeyiz. Aslanın boynunda zincir olsa da o yine bütün zincir yapanların kuvvet bakımından emiridir.”
Dostu Hz. Yusuf’a, “Zindanda ve kuyuda ne haldeydin?” diye sordu. Yusuf (as) şöyle cevap verdi: “Ayın, bedir halinden hilal haline gelmesi gibiydim.” Görmez misin? Ay önce görünmez, sonra hilâl olur da iki büklüm bir halde görünür, fakat sonunda yine gökte bedir haline gelir dolunay olur.
İnci tanesini havanda döverler. Ama kadri yine yücelir. Ya sürme olarak göze çekilir yahut da macun haline getirilir, kalp ferahlığı için yenilir.
Buğdayı toprak altına atarlar ama o topraktan başaklar devşirirler. Sonra o buğdayı değirmende öğüttüler de değeri arttı. Cana can katan ekmek oldu.
Ekmek haline gelen o buğdayı daha sonra ağızda dişler arasında çiğnerler, ezerler. O zaman da bir akıllıya akıl olur, kişinin anlayışı olur, canı olur.
Daha sonra da o can, aşkta yok olup gidince buğdayın başına gelenler, ekincileri şaşırtmıştır.
Bu sözün sonu gelmez, sen geri dön de o iyi kalpli misafirin Hz. Yusuf’a ne dediğini anlat…
Hz. Yusuf, başından geçenleri anlattıktan sonra, “Dostum, söyle bakalım, bize ne armağan getirdin?” diye sordu.
Hz. Yusuf, “Hadi, getir bakalım armağanını” deyince misafir, bu istekten utanıp âdeta figan ederek, “Sana getirmek için ne kadar armağan aradıysam hiçbir şeyi beğenmedim, sana lâyık görmedim. Tane büyüklüğündeki bir altın kırıntısını alıp da bir madene, bir damlayı alıp da denize nasıl götürebilirim? Sana armağan olarak gönlümü ve canımı bile getirmiş olsam, Kirman’a kimyon götürmüş sayılırım. Senin, benzeri olmayan güzelliğinden başka bu Mısır ülkesi ambarında her çeşit tohum vardır. Sana münevver bir kalp gibi tozsuz, lekesiz, parlak bir ayna sunmayı münasip gördüm. Ey güneş gibi gökyüzünün nuru olan güzel Yusuf! Ona baktıkça kendi güzel yüzünü görürsün ve kendinden bulunan güzelliği görerek hayran olasın. Ey gözümün nuru, sana ayna getirdim, ona bakıp yüzünü gördükçe beni de hatırlarsın” dedi. Misafir bunları söyledikten sonra koynundan aynayı çıkarıp Hz. Yusuf’a sundu. Zaten güzeller hep aynaya bakarlar.
Varlığın aynası nedir? Varlığın aynası yokluktur. Ey Hakk âşıkı! Eğer ahmak değil isen, Hakk’ın huzuruna yokluk götür.”
Devamında Hz. Pir şöyle devam eder. “Ey yiğit! Dostu görmeye eli boş gitmek, değirmene buğdaysız gitmeye benzer. Yüce Allah (cc) mahşer günü halka, ‘Haşir (Kıyamet) günü için armağanınız nerede? Bize yapayalnız, azıksız, muhtaç bir halde, âdeta sizi ilk yarattığımızda olduğunuz gibi geldiniz. Kendinize gelin! Kıyamet günü için ne armağanınız var, ne getirdiniz? Yoksa tekrar dönüp geleceğinizi ummuyor muydunuz, size bugünün vaadi bâtıl gibi mi göründü?’ diyecek satırları ile Hüdavendigar bizleri uyandırmaya gayret eder.
Tüm İslam aleminin uyanması duasıyla…
Sevgi ve saygı ile…