Gurbet Olmasaydı

Belki bu kadar zor gelmezdi yaşam yoksulluk ve gurbet olmasa. Bu kadar zor olmasa sevdiklerime hasret olmasa belki yüzüm gülerdi muhannete muhtaç olmasam.

Bazen haykırasım geliyor, içimde volkanlar patlıyor, yanardağlar alev olup harlanıyor. Dur diyemiyorum. İsyan etme kaderine, isyan etme kederine; sabret, elbet geçer gider, sabret her şeye.

Bir yorgan örtüp sil baştan başlıyorum hayata. Yeniden hayaller kurup yeniden umutlar ekiyorum toprağa. Tekrar inşa ediyorum hayatı. Çürük tuğlaları atıp sağlamları koyuyorum ama bir müddet sonra ne göreyim! Yağmurlar, seller, rüzgarlara dayanmıyor ve o tuğlalar da çürüyor. Tamam diyorum, tamam gerek yok sağlam tuğlaya da. Hammaddesi bozukmuş, yıkıldığı yere kadar gitsin diyerek kendimi korumaya alıyorum. Bundan sonrası böyle bir yaşantıda nasıl, ne kadar, koruyabilirsem artık.

Başımı alıyorum ellerimin arasına, derin düşüncelere dalıyorum. Neden? diyorum, neden, neden bu kadar zalim bu hayat? Neden bu kadar zor benim imtihanım? Sadece ben miyim muhabbete muhtaç yoksa herkes mi böyle?

Bir paradoks labirentine giriyor; saatlerce, günlerce, bazen aylarca çıkamıyorum bu soru çengelinden. Belki de ondandır dinmeyen baş ağrılarım belki ondandır iyi olmayan yaralarım. Derin bir nefes alarak boş ver diyorum. Boş ver, boş ver derken bile düşünceler beynimi yiyor. Tekrar tekrar başa dönerek suçu gurbete, yoksulluğa buluyorum. Sırtımı dayadığım güçlü duvarlarım olsaydı böyle olur muydu? Güçlü dağlar olsaydı böyle sallanır mıydım? Zeminimiz sağlam kurulsaydı ayaklarım gider miydi? Bana mutluluk tarlaları bağışlasalar gözlerim ağlar mıydı? Sevgi tohumları verselerdi elime ellerim acı hayattan kan revan olur muydu? Hayatıma bahar sunsalar hep kara kış olur muydu?

Neyse boş ver. Olan olmuş, hayat gidiyor bir şekilde. Suç ne gurbette ne de yoklukta belki de bütün suç bende…

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Halime Doğru Arşivi