Mehmet Ali Mızırak
Ekonomik Modelimiz ve Rasyonellik
Ne zaman döviz yükselişe geçse millete yapılan çağrı “TL’ye yatırım yapanlar kazanır” tavsiyeleri de artık kimse takmıyor. Seçimden sonra döviz fiyatlarında zembereği boşalmışçasına başlayan ve devam eden çok hızlı artışı yaşıyoruz. 2018 Haziran’ında 4.75 TL olan dolar, 5 yıllık dönem boyunca 19 TL’nin üzerine çıkmıştı; yeni dönemde bu rakam” 23 TL’yi geçti. 2018’de 5.50 TL olan euro ise 25 TL sınırını da geride bıraktı. Bu yükselişin nerede duracağı belli değil.
Ülkemizin ekonomik modeli Büyüme üzerine kurulmuş ve bu büyüme modeli de tüketimi teşvik etmek bu yollada talep yaratarak üretimi artırmak yaklaşımı üzerine olmuştur. Bu yaklaşım enflasyonu artırmayı teşvik edip insanların paradan tüketime doğru yönlenmesini sağlar. Tüketim arttıkça üretimi artırıp büyümenin yüksek olmasını sağlar. Büyüme yüksek olunca İşletmeler tam kapasiteye yakın çalışıp kar maksiminasyonuna doğru yol alırlar bu sistemse aynı zamanda işsizliğinde azaldığı görülür.
Bu modeli yaşatmanın yolu faizi enflasyonun altında belirlemek ve/veya ücretleri sürekli artırarak (ki çalışanların çoğu ücret artışı olmasada olur yeterki fayatlar artmasın talebinde bulunurlar) harcama gücünü canlı tutmaktan geçer.
O nedenle Merkez Bankası faizi enflasyonun altında belirler ve piyasa faizlerinin de reel olarak (enflasyondan arındırılmış olarak) negatif olmasını sağlar, Merkez Bankası, bu yolla bankaları düşük faizle fonlarken Hazine’nin piyasadan yüksek faizle borçlanmasının önüne geçmek için, bankalara açtıkları kredilerin ve tuttukları döviz mevduatının belirli oranında Devlet Tahvili alması zorunluluğu getirilir ve Devlet Tahvilinin faizi de negatif düzeyde oluşturulur. Böylece bankalar, Merkez Bankası’ndan negatif reel faizle aldıkları parayı üzerine biraz kar marjı ekleyerek ama yine negatif reel faizle Hazine’ye devrederler.
Faizin enflasyonun altında oluşması demek tasarruf yapanları değil borçlanarak harcama yapanları kollamak demektir. Çünkü enflasyon yüksek, faiz düşük kaldıkça insanlar ellerinde para tutmanın, tasarruf yapmanın anlamsız olduğunu, kendilerine kaybettirdiğini görür ve tüketimlerini artırırlar. Artan tüketim, bir yandan enflasyonu yükseltirken bir yandan da üretimi artırır ve ekonomi büyür. Büyüyen ekonomide işsizlik artmaz, sorunlar halının altına süpürülür.
Bir kez rasyonel yaklaşımları terk edip irrasyonellik alanına girdiniz mi geriye yeniden rasyonellik alana dönmeniz o kadar kolay değildir.
Enflasyonu düşürmek için faizi yükselterek tüketimi kısıtlayıp büyümenin düşmesine ve işsizliğin artmasına katlanmak gerekir. Ne var ki bu yaklaşım oy kaybına yol açar. O nedenle yüksek enflasyonlu büyüme yaklaşımı, öteden beri bizim siyasetçilerin bilinçli ya da bilinçsiz tercihi haline gelmiştir. Türkiye’nin enflasyon sorununu kalıcı olarak çözememesinin nedeni oy maksimizasyonuyla ülke çıkarı maksimizasyonu arasındaki tercihi ikinci lehine çözememekten kaynaklanır.