Direniş ve Vahdetle Kudüs Özgür Olur

 

 

Arzı-Mev’ud’un kapsam alanı, İslam/Ortadoğu coğrafyasında milletler/halklar ve yöneticilerinin Vahdeti ve birliği sağlamadan direniş olmaz. Direniş olmadan da başta Filistin, Gazze olmak üzere Mescid-i Aksa, Kudüs ve diğer coğrafyada barışın olması ve huzurun gelmesini bekleyemeyiz.

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Allah’a ve Peygamber’ine itaat edin ve çekişmeye girmeyin. Yoksa gücünüz, devletiniz gider. Sabredin Alah sabredenlerle beraberdir.”(Enfal süresi,46 ayet.)

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir zamanlar, birbirinize düşmandınız da O’nun kalplerinizi kaynaştırması sayesinde kardeş oldunuz. Ve yine ateş çukurunun tam kıyısında bulunuyorken, sizi ona düşmekten O korudu. İşte Allah ayetlerini böyle açıklıyor ki belki doğru yolu bulursunuz.” (Al-i İmran Süresi,103 ayeti)

Alimlerimiz, hocalarımız, efendilerimiz ağızlarını açtıklarında kalplerin birbirine yakınlaşması için mi? yoksa birbirinden uzaklaşması için mi konuşuyorlar? İsrail yıllarca katliamlarını, saldırılarını ve işgallerini kutsal gün ve gece demeden sürekli hale getirirken, hoca efendilerimiz, münevverlerimiz/aydınlarımız İsrail aleyhine mi? lehine mi cemaatine, öğrencilerine konuşuyorlar veya her hangi bir eylem, söylemde bulunuyorlar mı?

Müslümanlar arasında vahdet/birlik yoksa bunun ilk sorumlusu kendilerini dinleyen o samimi insanların kalplerine İsrail ve ABD emperyalizmine/siyonizme karşı direnmeyi değil de, mezhepçilik ve kavmiyetçilik tohumlarını eken alimler, hocalar, hoca efendiler mi? Oldular. Belki de o yüzden “Alimin fesadı,alemin ifsadıdır.” denmiştir. Dünya ve ukbada büyük sorumluluk/vebal altındadırlar. Duamız odur ki hepsi “Alimin ölümü,alemin ölümü gibidir” sözünde işaret edilen Alimler gibi olsunlar.

Nitekim D-8 bu iki katmanı da yansıtan bir vahdet projesiydi. D-8’e üye olan ülkeler,D-60’ı kuracak ülkelerin nüvesini; D-60 da D-160’ı yani ezilenlerin, sömürülenlerin dayanışmasını, nihayetinde bütün bir insanlığın barışını, huzurunu ve sömürüden kurtulmasını amaçlıyordu.

Bazı Arap ve İslam ülke yöneticilerinin İsrail’le normalleşmesi, “yakın ilişkiler kurma” eğiliminde olan siyasi liderlerinin tepkisizliğini ya da kınamaktan öteye gitmeyen tepkilerini yedeğine alan İsrail’i güçlendirmekte, işgal ve saldırılarını, katliamlarını artırmaktadır.

İsrail’le normalleşen ülkeler, Filistin ve Kudüs davasında anormalleşmişlerdir. Bizim yöneticilerimiz “İsrail’le ilişkilerimiz başka Filistin davamız başka” demişlerdi. Yani bu zamana kadar İsrail’e bir yaptırımımız olmadı, kınadık, terör devleti dedik, yine ticari ilişkilerimiz devam etti, ilişkilerimizi gizlemiyor, şimdi adını koyuyoruz. “Normalleşme”

Özellikle Mescid-i Aksa’nın kadın ve erkek murabıtları, canlarından geçerek Mescid-i Aksa’yı Siyonist saldırganlıklardan korumaya çalışıyor. Gerçekten de her Müslüman’ın sorması gereken bir soru; Mescid-i Aksa’yı korumak sadece Filistinlilerin görevi mi?

Erbakan Hoca’mızın tabiriyle, “Siyonizm” ancak güçten anlamaktadır.

Malcolm X’in dediği gibi; attığımız bir taş, kurduğumuz bir barikat, haykırdığımız bir slogan, yazdığımız bir yazı şanlı mücadelenin bir safhasını teşkil edecektir.

Dünya genelinde Müslümanlar tarafından Ramazan ayının son Cuma günü “Kudüs Günü” olarak idrak ediliyor. Bu gün vesilesiyle dünya genelinde Müslümanlar çeşitli etkinliklerle kamuoyunda Kudüs ve  Filistin  hakkında farkındalığın oluşmasını sağlıyorlar.

Bu tür etkinlik ve program yapan siyasi parti, Sivil Toplum Kuruluşları var, nasip olura bundan sonraki makalemde hangi STK’lar ve siyasi partiler ne tür etkinlikler yaptılar onları ele/kaleme alacağım.

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Turan Aydın Arşivi