Belki dün geceden kalmıştım belki de hiç burada değilim.
“Sen neredesin?” dedi.
Nerede olduğumu ben bilmiyorum ki sana söylesem. Öyle bir yorgunluk var ki üzerimde dünya külfeti ağır geliyor zayıf omuzlarıma. “Ah ulan hayat ah!” diyorum. Sevda yüklü yüreğim bu kadar çok severken her şeyi, neden yorgunum bu kadar diye kendime sormadan da edemiyorum.
Bazen çiçeklere bakarken ben de bir çiçek olsaydım mutlu olurdum belki, güzel güzel kokular saçardım çevreme diye düşünürken bir el uzanıyor, benim dalgın dalgın baktığım çiçeği koparıyor. “Nasıl ya!” “Nasıl?” diyorum “Bu çiçeğin ömrü bu kadar mı? Bu çiçeğin katili de mi var?” Sonra gözlerim bir sokak hayvanına takılıyor, birkaç kişi yoldan geçerken onu seviyor. Diyorum “Bir kedi olsam beni de böyle çok severler mi?” Bir de ne göreyim yan taraftaki kasap elinde satır ile hayvanı kovalıyor bir daha buraya gelme diye. Gözlerim şaşkın, ağlayamıyorum bile. “Böyle mi dünya?” diyorum. Sokak köpeğini beslerken görüyorum yaşlı bir teyzeyi. Ben de bir sokak köpeği olsam beni de sever, besler mi teyzeler? derken bakmışım ki zabıtalar topluyor kafese kapatarak götürüyor onu. Allah Allah nereye götürdüler acaba? Gittikleri yerde sevgi ve yemek var mı?
Of off ben en iyisi bir çay içeyim.
Oturuyorum bir kafeye. Ne güzel bir akvaryum. İçinde balıklar oynuyor. Diyorum “En iyisi bir balık olayım.” Ama ama dar bir fanus içinde! Sonra olsun diyorum, olsun. Zaten derler ya “balık hafızalı” diye. İçinde yüzerken belki de her şeyi unuturum. Akvaryum bana koca bir okyanus gibi olur, gittiğim geldiğim yeri unuturum, yüzer dururum suyun içinde.
Sordun ya “Neredesin?” diye. Nerede olduğumun pek bir önemi yok anlayacağın. Tek bildiğim şey, bugün yine ben bende değilim. İşte değilim….