Konya’daki Ekoturizm Destinasyonları Nerelerdir?

Konya’daki Ekoturizm Destinasyonları Nerelerdir?
 Muhabir
Doğaya sadece ayak izinizi bırakın sloganıyla Avrupa’dan sonra 2000’li yıllarda Türkiye’de başlayan turizm çeşitlerinden biri olan ekoturizm doğaya zarar vermeden yerli halkın kalkınmasına destek olan bir turizm çeşididir. Peki Konya’daki ekoturizm...

Doğaya sadece ayak izinizi bırakın sloganıyla Avrupa’dan sonra 2000’li yıllarda Türkiye’de başlayan turizm çeşitlerinden biri olan ekoturizm doğaya zarar vermeden yerli halkın kalkınmasına destek olan bir turizm çeşididir. Peki Konya’daki ekoturizm destinasyonları nereler? Necmettin Erbakan Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm Rehberliği Bölümü Ekoturizm Rehberliği Anabilim Dalı Başkanı Doç.Dr. Abdurrahman Dinç Konya’nın Sesi Gazetesi’ne anlattı.

EKOTURİZM NEDİR

Ekoturizmin toplumsal yararın ön planda olduğu bir turizm çeşidi olduğunu söyleyen Abdurrahman Dinç, “Ekoturizm dediğimizde “doğada, doğaya uyumlu şekilde ve doğaya zarar vermeden yapılan turizm türüdür”. Toplumsal yararı ön planda tutan, özellikle yerel halkın kalkınmasının öncelikli olduğu kırsal kalkınma değerlerini önemseyen, çevreye değer veren, halkın refah düzeyinin gelişmesine ve bununla birlikte doğanın korunmasına katkı sağlayan bir turizm türü olarak değerlendirebiliriz. Yani buradaki ana amaç; hem doğa koruma hem ön planda hem de yerel halkın kalkınması ön plandadır. Artı çevresel faktörlerin en güzel şekilde korunması ve kollanması söz konusudur” dedi.

KONYA’DAKİ EKOTURİZM BÖLGELERİ

Konya’nın ekoturizm potansiyeli olduğunu açıklayan Dinç, “Ekoturizm konusu Türkiye'de çok daha yeni bir konu. Özellikle 2000'li yıllardan sonra konuşulmaya başladı. Avrupa'da ise çok da eskilere dayanan bir geçmişi var ve Türkiye'de de şu anda özellikle Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü bağlamında bu tür ekoturizm ile ilgili çalışmalar yürütülüyor. Biz Necmettin Erbakan Üniversitesi Ekoturizm Rehberliği olarak bu çalışmaları desteklemekten mutluluk ve onur duyuyoruz. Konya ölçeğine baktığımızda ise yine Orman Genel Müdürlüğü'nün yapmış olduğu Derbent ilçemizde ekoturizm rotası var, yürüyüş rotaları var ve son olarak da danışmanlığını yaptığım Ilgın İlçesinde Çavuş Gölü kıyısında ekoturizm ile ilgili projeler yürütülüyor. Konya'nın ekoturizm potansiyeli var mı diye bakar isek çok zengin bir potansiyelimiz var. Mesela doğa yürüyüşü, kamp karavan turizmi, bisiklete veya ata binmek birer ekoturizm faaliyetidir. Doğa fotoğrafçılığı, yerli halkın evinde konaklama, yaban hayatını gözleme, kuş gözlemciliği, botanik turizmi, mantar toplayıcı gibi farklı yelpazedeki etkinliklerin tamamını biz ekoturizm olarak ele alıyoruz. Dolayısıyla ekoturizm dediğimizde lütfen tek başlık düşünmeyin. Çok daha geniş kapsamlıdır. Son yıllarda yapılan tanımlarda ekoturizm türleri dediğimizde otuzdan farklı tür içine dahil edilir. Yani örneğin arkadaşlarla beraber bir kamp kampa gidip kampta kaldınız ve orada doğayı deneyimlediğiniz, gittiğiniz arkadaşlarınızla olta balıkçılığı yaptınız, kuşları gözlemlediniz, o bölgedeki endemik türleri incelediniz, bitkilere araştırdınız zaman bunların hepsi ekoturizm olur. Konya için örnek verecek olursak, Beyşehir Gölü'nde güneşin batışını fotoğrafladınız, bir sazan balığı avladınız, Eşrefoğlu Camii'ni gezdiğinizde dolayısıyla Konya'nın tarihi ve kültürel değerlerini incelediğiniz de bunların hepsi bir ekoturizm faaliyeti olarak geçer. Turizmi genel bir şemsiye kabul edersek hemen bunun altında sürdürülebilir turizm gelir. Sürdürülebilirlik kriterlerinin uygulandığı en önemli turizm türü olarak bunun içerisinde ekoturizmi yerleştiririz. Dolayısıyla bugün dünyada sürdürülebilirlik kriterleri içerisinde değerlendirilen, bununla birlikte doğayı en güzel şekilde koruyan, doğaya zarar vermeyen, daha güzel bir ifadeyle koruma-kullanma dengesini en güzel şekilde uygulayan turizm türü ekoturizmdir. Hatta biz şöyle bir ifade kullanırız “Doğanın yeşili mi, doların yeşili mi” diye sorarız. O yüzden biz doların değil doğanın yeşilini tercih ederiz. Elbette doğadan yararlanmalıyız. Doğanın nimetlerinden faydalanmamız ama bunu yaparken doğaya zarar vermeden, ormanları yakmadan, hayvanların ölümüne sebebiyet vermeden ya da gereksiz alanlarda doğanın ve doğadaki canlıların tahribatına sebebiyet vermeden bu turizmi yapmayı tercih ederiz. Zaten ekoturizmin doğuş felsefesi de kitle turizmine karşı aykırı olarak ortaya çıkmıştır. O yüzden biz kitle turizminden ziyade daha bireysel, daha küçük gruplarla yapılan, daha çok deneyimlemeyi ön planda tuttuğumuz bir turizmdir. -Ekoturizm bir deneyimleme turizmdir- de diyebiliriz” ifadelerini kullandı.

EKONOMİ Mİ? EKOLOJİ Mİ?

Önemli olanın ekoloji olduğunu belirten Abdurrahman Dinç, “Ekoturizme baktığımızda aslında hem ekolojik boyutu var, hem ekonomik boyutu var. Dolayısıyla bir de turizmin yapılması zaten parasal gerekçelerle insanlar turizm yapıyor ama burada işin içine ekolojik kattığımızda daha güzel bir durum ortaya çıkıyor. Para kazanmalıyız ama burada doğaya zarar vermeden, doğayı kirletmeden. Doğayı katletmen de bunu yapmamız gerekiyor. O yüzden ekoturizmi biz daha çok çevresel bir turizm olarak kabul ederiz. Kitle turizminde en önemli kriter; insanlar belli bir tarihte, önceden belirlenmiş otellere tatil amacıyla giderler ve orada tüketim esaslı açık büfeler de ve standart aktivitelerde bir turizm yaparlar. Bu elbette olmalı ama biz sadece böyle olmasına karşıyız. Türkiye’ye gelen turistleri otellerinden çıkartıp ülkemizin doğal güzellikleriyle tanıştırmalıyız. Yaylalarımız, dağlarımız mağaralarımız, şelalelerimizi de görmeleri için fırsatlar yaratmalıyız. Örneğin turistler Toroslardaki bir yörük çadırında orada bir yöresel ayran içirmeli, yöresel lezzetler tattırmalı, doğada yürüyüş yapmasını, ata binmesini, keçi sağmasını sağlamalıyız. Tabii bunların hepsinin parasını da almak şartıyla. Gittiğiniz bir köyde bir köy evinde misafir oldunuz diyelim. Eski tarihi bir köye gidip oradaki insanların yaşamlarını ve kültürel değerlerini incelediniz. O yöreye özgü etnik özellikleri, örneğin el sanatları olabilir, bir inanış olabilir, bir asker uğurlama, bir kız isteme, bir cenaze merasimi olabilir. Bütün bunları yöresel kriterler ile incelediğimiz faaliyetlerin tamamına da ekoturizm olarak bakıyoruz. O yüzden de dediğim gibi bizim için para ikinci plandadır. Birinci öncelik tekrar söylüyorum doğa ile ilgili, doğaya uyumlu ve doğaya karşı sorumlu turizm olarak ifade ediyoruz” şeklinde konuştu.

YERLİ HALKIN YARARI ÖN PLANDA

Ekoturizmde yerli halkın kalkınmasının ön planda olduğunu ifade eden Doç.Dr. Abdurrahman Dinç, “Bununla ilgili OGM tarafından yürütülen daha önce Muğla’da bir proje vardı. O köydeki insanların evlerindeki odalarının bir tanesini tadilat yapıp turizme açmalarını sağlamıştı ve oraya gelen insanlar o bölgede konaklayarak yöre halkına kazanç sağlamıştı. Bununla birlikte orada yapılan yöresel ürünlerin satıldığı pazar yerinde kadınların üretici ürünleri sattıkları alanlar oluşturulmuştu. Gelen turistlere oradaki insanların yöresel ürünleri, bu lavanta da olabilir, yöresel olarak toplanan bitki çayları olabilir ve yahut da el sanatları örneğin o yöreye özgü bir çorap olabilir, özel bir kıyafet olabilir, bir el işi olabilir, bunlar doğal gelmektedir. Ya da çanak çömlek tarzı şeyler olabilir. Oraya gidip yöre halkıyla beraber yöresel bir kahvaltı yaptınız. Örneğin oranın yöresel kıyafetlerini giydiniz, onlarla fotoğraf çektirdiniz, o yöredeki örneğin ata veya eşeğe bindiniz, oradaki derede balık avladınız, oradaki insanlarla onların kültürel değerleri, inançları hakkında ya da hayata bakış açıları hakkında röportajlar yaptınız, sohbetler ettiniz. Hepsi bunlar bizim için birer ekoturizmdir. Daha önemlisi örneğin çilek üretiyorlar, yöreye gidip yöre halkından çilek satın aldınız, bu da bir ekoturizmdir” diye açıkladı. -Buse Aşcı