Cumhuriyet 99 Yaşında
Selçuk Üniversitesi Cumhuriyet Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Arıkan, Türkiye Cumhuriyeti’nin 99.yılına ilişkin Konya’nın Sesi Gazetesi’nin sorularını yanıtladı. Cumhuriyet’in bir süreklilik olduğunu ifade eden Arkıan; “Bizler köklü bir milletiz, köklü bir devletiz. Buna yüzyıllık bir devlet olarak bakmamak lazım ki tarihi sürekliliğimiz var. Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet hepsi birbirinin devamıdır” dedi.
Özellikle son yıllarda Türkiye’de yapılan bir temel yanlış olduğunu ifade eden Mustafa Arıkan; “Bıçakla keser gibi kesiyorlar bir yerden ve diğer tarafının ötekiyle hiçbir alakası yokmuş gibi hatta birbirinin düşmanıymış gibi göstererek insanlarımıza yanlış bir tarih yorumu sunuyorlar. Bunlarla da böyle bir ön yargı oluşuyor. Hatta zamanla bu ön yargı iyice tahkim ediliyor. Yani güçleniyor ve yıkılmaz hale geliyor. Yani cumhuriyet, Türk milletinin Osmanlı Devleti döneminde yaşadığı tarihinin akışının ve onun millete, devleti yönetenlere mecbur ettiği şartların sonucunda ortaya çıkmıştır. Yani bir tarihi süreklilik var ama rejimin adının konulması 1923 tarihinde olmuştur. Cumhuriyet dediğimiz şey aslında en basit ifadesiyle devleti yönetecek kadronun başındaki şahsın kurum ne olursa olsun onun millet adı ne olsun, Millet tarafından seçildiği sistemdir ve bir hükümet etme biçimidir. Millet egemenliğine dayalı bir hükümet etme biçimidir. Bu gökten zembille inmemiştir. 29 Ekim’in hemen birkaç gün öncesinde birkaç kişiye işte ilham gelip hadi Cumhuriyet ilan edelim falan denilmemiştir. Uzun bir tarihi arka planı vardır. Yani meseleye öyle bakmak lazım” dedi.
İstiklal Savaşı süreci, cumhuriyet yönetimine geçişi öncelemiştir diyen Arıkan; “Daha sonraki bir tarihte olabilecekken 1923 Ekim’inde gerçekleşmesini sağlamıştır. Yani milletimizin yaşadığı özel şartlar, milli mücadele içerisinde İstanbul'la, Ankara arasındaki münasebetler özellikle İstanbul'un Anadolu'da, Türkiye'de yürütülen milli mücadeleye bakışı, onun karşısındaki yanlış putun takındığı tavır, engelleyici şeyler çabalar Milli Mücadele'yi yürüten ve ileride cumhuriyeti ilan edecek kadronun bu kararı almasında onların işlerini çabuklaştırmıştır. Bu imkanı onlara sunmuştur. Zaten bu nesil Osmanlı döneminin bir aydın kuşağıdır. Osmanlı'dır yani hepsi. Ama Cumhuriyetçi fikirlerle bezenmiştir büyük çoğunluğu. İnkılapçı bir karakterleri vardır” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet kurucularının Osmanlı’yı yaşatmak için çaba gösterdiklerini ifade eden Arıkan; “Onu yaşatmaya çalışan, bunun için mücadele eden, cephe cephe savaşan aynı zamanda bir kadrodur. Fakat, Osmanlı Devleti doğal ömrünü tamamlamıştır ve onun nihayetindeki işte bu İstiklal Savaşı sürecindeki karşılıklı ilişkide cumhuriyetin 1923’te ilanını kolaylaştırmıştır. Yani saltanat 1922’de kaldırılmasını kolaylaştırmıştır. Sonraki yapılan iş hükümet biçimini değiştirmektir. Aslında millet egemenliği, halk egemenliği gibi kavramlar Osmanlı'da bu genç Osmanlılar kuşağıyla tartışılmaya başlanmış kurumlardır, düşüncelerdir” şeklinde konuştu.
Mustafa Kemal Paşa’nın hem milli mücadelenin hem Türk inkılabının sonundaki lider olduğunu ifade eden Arıkan; “Dolayısıyla Atatürk ve çevresindekilerin kafasında millet egemenliğine dayalı bir milli devlet biçimi zaten vardır. Devlet Osmanlıyken de onların devletidir ve onları yaşatmak için onu yaşatmak için çabalamışlardır. Fakat işte biz de belki diğer Avrupa ülkelerinde gördüğümüz gibi bir kurum olarak mesela hanedanın yaşamama sebebi sembolik bir kurum da olsa milli mücadele içerisindeki gelişmelerde gizlidir. Özellikle damat Ferit hükümetleri milli mücadele aleyhine tavır takınmış, engellemeye kalkışmış. Onu yürüten lider kadroyu ölüme mahkum etmiş. Ama o kadro milletiyle beraber tabii millete öncülük ederek bu milli mücadeleyi kazanmış, bağımsızlığını kazanmıştır. Meclisin üstünde hiçbir güç yoktur diyen bir önerge vardır. Aslında millet egemenliğine dayalı bir sistemin temelleri 29 Ekim'den çok daha önce, birkaç yıl önce Milli Mücadele'nin liderliğini Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının ele alışıyla atılmıştır. 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması bizim bağımsızlığımızı yeni bir devletin varlığını da batıya muhataplarımıza kabul ettirmiştir. Bu da cumhuriyetin ilan edilmesinin önemli imkanlarından birisidir. Artık bağımsız bir millet ve devlet ortadadır. Bunun senedi tefsiri de Lozan Anlaşması'dır” dedi.
Atatürk'ün koyduğu hedef muasır medeniyet seviyesini yakalamak hatta onu geçmek böyle bir kültür yaratmak olduğunu ifade eden Arıkan; “Coğrafyamız çok küçüldü, Osmanlı coğrafya bakımından büyük bir devletti ama coğrafya her zaman güç değildir. Coğrafya kaderdir denir de çokta küçük devletlerin coğrafya toprak bakımından çok güçlü olduklarının bugün dünyada örnekleri var. Ya da zengin olduklarının, mamur olduklarının örnekleri var. Tabii cumhuriyeti kuranların işi çok kolay değildi. Bir tarım toplumuydu Türkiye. Osmanlı'da çok küçük sanayileşme hamleleri olsa da bir sanayi toplumu olamadık. Cumhuriyeti kuran kadroların işleri zordu. Bunu yapmaya çalıştılar. Bizler köklü bir milletiz, köklü bir devletiz. Buna yüzyıllık bir devlet olarak bakmamak lazım ki tarihi sürekliliğimiz var. Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet hepsi birbirinin devamıdır. Daha çok rejim değişmiştir. Kurumlarda şekil değişikliği olmuştur ama bir millet var kurucu unsuru olarak. Osmanlı'dan cumhuriyete bir tarihi devamlılık vardır. Bayrak aynı bayraktır. İlk meclis kurulduğu zaman Osmanlı iç tüzüğüyle yönetilmiştir. Osmanlı dönemindeki anayasa 1924’e kadar yürürlükte kalmıştır. Osmanlı döneminin. Kurumlar hala günümüzde yaşar. Birçoğu devlet kurumları o zaman kurulmuştur. Yani bu tarihin sürekliliği de gözden kaçırmamak lazım. Ama çok mesafe kat etmemiz gerekiyor. Bu da üretmekle olur” şeklinde konuştu. HALİL YILMAZER