Depresyonun reçetesini uzmanlar açıkladı! En iyi antidepresan...
Son yıllarda depresyon ilaçlarının kullanımı, artan stres, belirsizlik ve toplumsal baskılarla birlikte önemli bir yükseliş gösterdi. Modern yaşamın getirdiği zorluklar, pek çok bireyi ruhsal sağlık sorunlarıyla başa çıkmak için profesyonel yardım arayışına yönlendirirken, bu durum ilaç tedavisinin yaygınlaşmasına neden oldu. Psikologlar, bu artışın arkasında yatan psikolojik etmenleri vurgularken, müftüler ise inanç ve manevi destekle ruhsal iyileşmenin önemine dikkat çekiyor. Her iki perspektifin bir araya gelmesi, depresyonun çok boyutlu doğasını anlamak ve etkili tedavi yöntemleri geliştirmek açısından büyük önem taşıyor.
“MADDE ÖN PLANDA, MANEVİYAT ARKA PLANDA TUTULUYOR”
Depresyon ilaç kullanımının artması noktasında değerlendirmelerde bulunan Emekli Müftü Mehmet Emin Parlaktürk, depresyonun çağımızda çok fazla artan ve yaygınlaşan bir hastalık olduğunu aktardı. Bunun sebepleri arasında maddenin ön planda tutulup, maneviyatın arka plana atılmasının yer aldığını vurgulayan Mehmet Emin Parlaktürk, “Hayatımıza giren teknolojik imkanların sağladığı pek çok konfor alanına rağmen depresyonların çoğalması, ruhsal açıdan bir boşluk olduğuna işaret ediyor. İnsan, maddeden ibaret bir varlık değil, onun bir de ruhsal yönü, manevi hayatı var, inanç değerleri ve yaratıcısının ona yüklediği dini mükellefiyetleri var. Bunlar arka plana atılınca ruhsal tatmin olmadığı için depresyon da kaçınılmaz oluyor.
Sadece maddi açıdan doyuma ulaşmak insanı mutlu etmiyor, insanın manevi hayatını da tatmin etmesi gerekiyor. Bu da ancak yaratıcısını tanıyıp anmak ve onun buyruklarını hayatına uygulamakla mümkündür. Zira Yüce Allah: “Onlar, inanan ve Allah'ı anmakla gönülleri huzur bulan kimselerdir. İyi bilin ki gönüller, ancak Allah'ı anmakla tatmin olur, huzur bulur.” (Ra’d, 28) buyuruyor. İnsan mutluluğu, sadece maddi ihtiyaçlarını gidermede ve nefsini tatmin etmede arıyor. Başaramayınca depresyona giriyor. Kullanılan ilaçlar da bu hastalığı tedavide yeterli olmayabiliyor. Çünkü alınan ilacın tesir süresi geçtikten sonra depresyon tekrar nüksediyor, yeniden ilaç alıyor ve bu kısır döngü devam ediyor. Depresyonun en önemli sebebi maneviyat boşluğu olduğuna göre, bu yönü güçlendirmek, beslemek gerekiyor” diye konuştu.
KUR’AN METNİNİN SES ÖZELLİKLERİ STRESİ AZALTIYOR!
Bu konuda, resmi, özel kamu kurumlar, Sivil Toplum Kuruluşlarına görevler düştüğünü ifade eden Parlaktürk, insanların maddi hizmet ve ihtiyaçlarına önem verildiği kadar, onların manevi, vicdani ve ahlaki yönden yetiştirilmesine de önem verilmesi gerektiğini dile getirdi. Parlaktürk, “Maddi kalkınmanın yanında manevi kalkınma seferberliği ilan etmeliyiz. Bunun için, yaygın ve örgün eğitim yoluyla ve basın-yayın organlarıyla bütün imkânları kullanmalıyız. Bu yapılırken ayrıca, insanları depresyona sevk edecek yayınlar yapılmasına izin verilmemeli, toplumu olumsuz yönde etkileyen sosyal medya paylaşımlarına engel olunmalı, yapanlara ciddi yaptırım uygulanmalıdır ki sonuç alınabilsin. Yoksa bataklıklar kurutulmadıkça sineklerle mücadele sonuçsuz kalır. Depresyon tedavisinde dini inanç ve ibadetlerin olumlu etkileri zaten bilinmektedir ama bu bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.
Yapılan araştırmalarda, mesela düzenli namaz kılma ve kılmama ile ruh sağlığı arasında anlamlı ilişkiler bulundu. Buna göre, düzenli namaz kılan bireylerin diğerlerine oranla ruh sağlığı çok daha iyi olduğu görüldü. Güçlü bir imana ve düzenli bir ibadet hayatına sahip kişiler, depresyondan en az etkilenenler arasına giriyor. Çünkü bu kişiler, depresyona sebep olan olaylar karşısında “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” diyerek Allah’a sığınırlar. Enam suresi 64. ayetinde de belirtildiği gibi; “Kendisini her türlü sıkıntıdan sadece Allah’ın kurtaracağına” inanırlar ve rahatlarlar. Yine dine bağlı insanlar, ruhen daraldığı zamanlarda Kur’an okurlar, huzur bulurlar. Zira, Kur’an okumanın veya dinlemenin; stres, akıl sağlığı ve hafıza ile birlikte genel sağlığa önemli faydalar sağladığı görülmüştür. Amerika’da çalışan Dr. Ahmet el-Kadi isimli bilim adamı “Kur’an ve stres” konusunda araştırma yapmış ve elde ettiği sonuçları 1984 yılında İslam Tıp Kongresinde sunarak: “Kur’an metninin ses özelliklerinin stresi azalttığını laboratuvar ortamında saptadıklarını” söylemiştir” ifadelerine yer verdi.
“İNANÇ, İBADET VE KUR’AN; EN İYİ ANTİ-DEPRESAN”
İngiltere’de Simon Dein isimli bir araştırmacının, bilimsel bir dergide yayınladığı “Din, Maneviyat Ve Depresyon: Tetkik Ve Tedavi İçin Öneriler” başlıklı makalesinde, psikiyatrik uygulamalarda din ve maneviyatın rolünün incelendiğini anlatan Parlaktürk, “Yaptığı ölçümlerle aralarındaki sıkı ilişkiyi ortaya çıkardı. Araştırmasında, dindar olanların daha düşük seviyede depresif semptomlara maruz kaldığını ve çok az sayıda depresyon sıklığına sahip olduklarını tespit ederek dinin depresyon noktasında iyileşme hızını arttırdığını ortaya koydu. Görülüyor ki, dini inançlar depresyon gibi zihinsel sağlık sorunlarının tedavisinde olumlu rol oynuyor ve iyileşme sürecinde inanç ve ibadetler oldukça etkili oluyor. Kısaca, şöyle bir cümle yanlış olmaz: “İnanç, ibadet ve Kur’an; en iyi anti-depresan” şeklinde konuştu.
İBADETLERLE İMAN GÜÇLENDİRİLMELİ
Kur’an’ın pek çok ayetinde “Allah sabredenlerle beraberdir” buyurulduğuna ve sürekli sabır tavsiye edildiğine dikkat çeken Parlaktürk, “Hatta Asr suresinde de geçtiği gibi, bu sabır bireysel değil, toplumsaldır ve herkes birbirine sabretmeyi tavsiye ve teşvik etmelidir. Sabrın olmadığı yerde, acelecilik, öfke, anlık tepki, stres ve gerginlik vardır, bunlar da kişiyi depresyona sokar. Hatta sonu ölümle sonuçlanacak olaylara yol açabilir. “Men sabera zafera” vecizesinde olduğu gibi “Sabreden zafere ulaşır.” Sabır, olası tehlikelere açık ani kararlardan bizi korur. Bir Atasözümüz, “Sabırla koruk üzüm olur” der. Sıkıntılı zamanlarda; “Allah Kerim”, “Bunda da vardır bir hayır”, “Bu da geçer ya Hu” gibi sözler, inancımızın kültürümüze kazandırdığı güzel sözlerdir. Dolayısıyla daha hastalık gelmeden uygulanacak “koruyucu hekimlik” gibi, sabır da depresyona karşı koruyucu bir tedbirdir. Çağımızın hastalığı depresyondan uzak durmak için sunulacak en sağlıklı reçete; İnsanların yaratıcısına dönüp buyruklarını dinlemeleri, ibadetlerle imanlarını güçlendirip bol bol Kur’an okuyarak İlahi reçeteyi hayatlarına yansıtmalarıdır” diye söyledi.
BİREYLER UZUN SOLUKLU TERAPİLERDEN KAÇABİLİYOR
Depresyon ilaç kullanımında, maneviyatın yanında psikolojik etkiler de yer alıyor. Toplumda ruh sağlığına dair farkındalık artarsa, insanlar depresyon ve diğer zihinsel sağlık sorunları hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilir. Bu da daha fazla kişinin yardım aramasına ve tedaviye yönelmesine neden olur. Hayatın getirdiği stres, işsizlik, ekonomik belirsizlik ve sosyal izolasyon gibi faktörler, depresyonu artırabiliyor. Bu durum, ilaç kullanımını da beraberinde getiriyor. Bunların yanında Psikiyatri alanında yapılan araştırmalar ve geliştirmeler, daha fazla tedavi seçeneği sunuyor. Bu da bireylerin farklı ilaçları denemelerine ve sonuç olarak kullanım oranlarının artmasına neden olabiliyor. Depresyona yönelik ilaç kullanımının artma sebebinin psikoterapi hizmetlerine yeterince önem verilmemesi olduğundan yakınan Uzman Klinik Psikolog Elif Koç ise kişilerin uzun soluklu terapilerden kaçınarak hemen sonuca ulaşma isteğinde bulunduklarını söyledi.
DEPRESYON UZUN BİR SÜRECE YAYILABİLİR
Uzman Klinik Psikolog Elif Koç, depresyonun kişinin duygu durumu olarak kendinin çöktüğünü hissetmesi, ilgisini yitirmesi ya da zevk almaması anlamına geldiğini aktardı. Depresyonda olmak ile kişinin kendini depresif hissetmesinin birbirinden farklı olduğuna dikkat çeken Psikolog Koç, sözlerine şunları ekledi: “Depresif hissetmek kısa süreli olabilecek bir şeyken depresyon en az iki hafta hissedilen bir durumdur. Depresyonun belirtilerinde ise kişi; neredeyse her gün, günün büyük çoğunluğunda kendini çökkün, umutsuz, üzüntülü, boşlukta hisseder, neredeyse bütün etkinliklere karşı ilgide belirgin azalma, zevk almama görülür. Depresyon; kiloda istem dışı artış ya da azalma, çoğunlukla her gün uyuyamama ya da çok uyuma, bitkin hissetme, içsel gücünün kalmaması, kendini değersiz ve suçlu hissetme, düşünmede, odaklanmada güçlük, kararsızlık gibi belirtilerle kendini gösteren bir problemdir. Depresyon her yaş grubunda görülebilmekle beraber kadınlarda 35-45 yaşları arasında erkeklerde 55’ten sonra daha fazla görülebilir. Son yıllarda depresyona yönelik ilaç kullanımının artma sebepleri ise, psikoterapi hizmetlerine yeterince önem verilmemesi ve ulaşılabilme konusunda kolay olmaması, kişilerin uzun soluklu terapilerden kaçınması olarak karşımıza çıkıyor. Birey, sonuca hemen ulaşmak istiyor.” •TUBA KAYA