Cotard sendromuna dikkat!
Medipol Mega Üniversite Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünden Doç. Dr. Taha Can Tuman, yürüyen ceset sendromu olarak bilinen Cotard sendromuna karşı önemli açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Tuman, Cotard sendromunun, hastaların öldüklerine veya artık var olmadıklarına inandıkları bir klinik tablo olduğunu belirterek “Cotard sendromu 1880 yılında Jules Cotard tarafından tanımlandı. Cotard sendromu genellikle kişinin öldüğüne veya var olmadığına dair sanrılı bir inanç olarak tanımlanır. Cotard’ın kendisi, durum için birkaç açıklama sunarak, onun klasik zarar görme sanrılarından ayrımına odaklanmış ve bunun bir tür tersine çevrilmiş büyüklenmecilik olabileceğini öne sürmüştür. Yeni teoriler ise sağ beyin yarım küresinde işlevlerde bir bozulma olduğunu ve bu bozulmanın muhakeme bozuklukları ile birleştiğinde algısal ve kompleks duyu sisteminde gerçek dışılık duygularına yol açarak var olmama inançlarını ortaya çıkardığını öne sürmektedir” diye konuştu.
NÖROLOJİK HASTALIKLARLA DA İLGİLİ BULUNUYOR
Doç. Dr. Tuman, Cotard sendromlu hastaların ‘öldüm’, ‘iç organlarım yok’ şeklinde düşündüğü, çoğunlukla hastalık hastalığı ve nihilistik sanrılar olmak üzere bir dizi klinik özelliği taşıdığına dikkati çekerek, şu bilgileri verdi:
“Ayrıca endişeli ve depresif duygudurum, lanetlenme ve ölümsüzlük sanrıları, dünyanın var olmadığına inanma, intihara ve kendini yaralama davranışları yer alır. Hastalarda ciddi bir zeka geriliği, kendisini öldürmek isteyen insanların olduğunu düşünme, gündelik ihtiyaçların inkar edilmesi ve yeme içme reddi, iç organlarının çalışmadığını düşünme görülebilir. Cotard sendromu, psikiyatrik veya nörolojik hastalığı olan hastalarda ortaya çıkabilir ve psikotik depresyonun bu durumun gelişiminde önemli bir faktör olduğu öne sürülür. Hastaların büyük çoğunluğunda depresif belirtiler bildirilir. Bunun dışında şizofreni, madde kullanımı, anormal hareket ve duygunun sendromu gibi hastalıkların seyri esnasında ortaya çıktığına dair olgu bildirimleri mevcuttur. Cotard sendromu nörolojik olarak ise başta inme, beyinde frontotemporal bölgede küçülme, epilepsi, beyin iltihabı, beyin tümörleri, travmatik beyin hasarı olmak üzere çok çeşitli tıbbi durumlarla ilişkilendirilmiştir.”
Kaynak:İHA